Wikipedia

Arama sonuçları

19 Ekim 2008 Pazar

Allahın İkramına Talip Olmak Güzel Amelle Mümkündür

Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Bu böyledir, çünkü Allah, bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği, o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez.” (Enfal; 53) “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad; 11)

Ayet-i kerimelerde buyrulduğu üzere bir topluma olan ilâhî ikram, ihsan ve rahmet tecellîleri, onların güzel hâllerini devâm ettirmelerine bağlıdır. Ne zaman ki Rabbimizin razı olduğu güzellikler terk edilir, o vakit Allah-u Zülcelâl’in rahmet ve nimeti de o toplum üzerinden kalkar. Şüphesiz Allah-u Zülcelâl, herhangi bir kavme verdiği nimeti, onlar durumlarını çirkin durumlarla değiştirmedikçe, onlardan çekip almaz ve yok etmez. Bu, Allah'ın kanunlarındandır. O, herhangi bir kavme verdiği afiyet ve nimeti, emniyet ve izzeti, onlar bu nimetlere karşı nankörlük edip günahlara dalmadıkça değiştirmez.

Rivayete göre, Allah-u Zülcelâl İsrailoğullarından bir peygambere şöyle vahyetmiştir: "Kavmine de ki, herhangi bir şehir ve herhangi bir ev halkı Allah'a itaat eder, sonra bu hallerinden Allah'a isyan haline dönerlerse, Allah onların sevdikleri şeyi ellerinden alır, onun yerine sevmedikleri şeyi verir.” Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, insanlar zahiri ve manevi durumlarını kötüye çevirmedikçe, Allah-u Zülcelâl de onların üzerinden hidayet, feyiz ve nisbeti kaldırmıyor. Mesela bazı kimseler, “Benim üzerime feyiz gelmiyor, muhabbetim kalmadı.” gibi sözler söylüyorlar.

Demek ki o kimse, Allah-u Zülcelâl’in razı olmadığı şekilde davranıyor ki böyle durumlar meydana geliyor. İnsanın bu durumun kendinden kaynaklandığını anlaması lazımdır. Çünkü insan kendini iyiliğe sevk etmedikçe, Allah-u Zülcelâl feyzini ve muhabbetini o kimseye vermiyor. İnsan kendisini biraz düzeltirse, Allah-u Zülcelâl ona kat kat yardım ediyor ve hiç kimsenin emeğini zayi etmiyor. Nitekim Allah-u Zülcelâl bir hadis-i kudside şöyle buyurmuştur: “... Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben de ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben de ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben de ona koşarak gelirim.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Buradaki karış, kulaç ve koşmak kelimeleri mecazidir. Allah-u Zülcelâl böyle buyurmakla kuluna katbekat sevap vereceğini, ona kat kat iyilikte, ihsanda bulunacağını anlatıyor.

Bütün bunlara bakarak zahiri ve manevi günahlardan uzak durmamız lazımdır ki, Allah-u Zülcelâl bize de kat kat feyzini ve muhabbetini nasip etsin. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Bu böyledir, çünkü Allah, bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği, o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez.” (Enfal; 53) “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad; 11)

Ayet-i kerimelerde buyrulduğu üzere bir topluma olan ilâhî ikram, ihsan ve rahmet tecellîleri, onların güzel hâllerini devâm ettirmelerine bağlıdır. Ne zaman ki Rabbimizin razı olduğu güzellikler terk edilir, o vakit Allah-u Zülcelâl’in rahmet ve nimeti de o toplum üzerinden kalkar. Şüphesiz Allah-u Zülcelâl, herhangi bir kavme verdiği nimeti, onlar durumlarını çirkin durumlarla değiştirmedikçe, onlardan çekip almaz ve yok etmez. Bu, Allah'ın kanunlarındandır. O, herhangi bir kavme verdiği afiyet ve nimeti, emniyet ve izzeti, onlar bu nimetlere karşı nankörlük edip günahlara dalmadıkça değiştirmez.

Rivayete göre, Allah-u Zülcelâl İsrailoğullarından bir peygambere şöyle vahyetmiştir: "Kavmine de ki, herhangi bir şehir ve herhangi bir ev halkı Allah'a itaat eder, sonra bu hallerinden Allah'a isyan haline dönerlerse, Allah onların sevdikleri şeyi ellerinden alır, onun yerine sevmedikleri şeyi verir.” Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, insanlar zahiri ve manevi durumlarını kötüye çevirmedikçe, Allah-u Zülcelâl de onların üzerinden hidayet, feyiz ve nisbeti kaldırmıyor. Mesela bazı kimseler, “Benim üzerime feyiz gelmiyor, muhabbetim kalmadı.” gibi sözler söylüyorlar.

Demek ki o kimse, Allah-u Zülcelâl’in razı olmadığı şekilde davranıyor ki böyle durumlar meydana geliyor. İnsanın bu durumun kendinden kaynaklandığını anlaması lazımdır. Çünkü insan kendini iyiliğe sevk etmedikçe, Allah-u Zülcelâl feyzini ve muhabbetini o kimseye vermiyor. İnsan kendisini biraz düzeltirse, Allah-u Zülcelâl ona kat kat yardım ediyor ve hiç kimsenin emeğini zayi etmiyor. Nitekim Allah-u Zülcelâl bir hadis-i kudside şöyle buyurmuştur: “... Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben de ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben de ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben de ona koşarak gelirim.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Buradaki karış, kulaç ve koşmak kelimeleri mecazidir. Allah-u Zülcelâl böyle buyurmakla kuluna katbekat sevap vereceğini, ona kat kat iyilikte, ihsanda bulunacağını anlatıyor.

Bütün bunlara bakarak zahiri ve manevi günahlardan uzak durmamız lazımdır ki, Allah-u Zülcelâl bize de kat kat feyzini ve muhabbetini nasip etsin. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Bu böyledir, çünkü Allah, bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği, o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez.” (Enfal; 53) “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad; 11)

Ayet-i kerimelerde buyrulduğu üzere bir topluma olan ilâhî ikram, ihsan ve rahmet tecellîleri, onların güzel hâllerini devâm ettirmelerine bağlıdır. Ne zaman ki Rabbimizin razı olduğu güzellikler terk edilir, o vakit Allah-u Zülcelâl’in rahmet ve nimeti de o toplum üzerinden kalkar. Şüphesiz Allah-u Zülcelâl, herhangi bir kavme verdiği nimeti, onlar durumlarını çirkin durumlarla değiştirmedikçe, onlardan çekip almaz ve yok etmez. Bu, Allah'ın kanunlarındandır. O, herhangi bir kavme verdiği afiyet ve nimeti, emniyet ve izzeti, onlar bu nimetlere karşı nankörlük edip günahlara dalmadıkça değiştirmez.

Rivayete göre, Allah-u Zülcelâl İsrailoğullarından bir peygambere şöyle vahyetmiştir: "Kavmine de ki, herhangi bir şehir ve herhangi bir ev halkı Allah'a itaat eder, sonra bu hallerinden Allah'a isyan haline dönerlerse, Allah onların sevdikleri şeyi ellerinden alır, onun yerine sevmedikleri şeyi verir.” Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, insanlar zahiri ve manevi durumlarını kötüye çevirmedikçe, Allah-u Zülcelâl de onların üzerinden hidayet, feyiz ve nisbeti kaldırmıyor. Mesela bazı kimseler, “Benim üzerime feyiz gelmiyor, muhabbetim kalmadı.” gibi sözler söylüyorlar.

Demek ki o kimse, Allah-u Zülcelâl’in razı olmadığı şekilde davranıyor ki böyle durumlar meydana geliyor. İnsanın bu durumun kendinden kaynaklandığını anlaması lazımdır. Çünkü insan kendini iyiliğe sevk etmedikçe, Allah-u Zülcelâl feyzini ve muhabbetini o kimseye vermiyor. İnsan kendisini biraz düzeltirse, Allah-u Zülcelâl ona kat kat yardım ediyor ve hiç kimsenin emeğini zayi etmiyor. Nitekim Allah-u Zülcelâl bir hadis-i kudside şöyle buyurmuştur: “... Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben de ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben de ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben de ona koşarak gelirim.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Buradaki karış, kulaç ve koşmak kelimeleri mecazidir. Allah-u Zülcelâl böyle buyurmakla kuluna katbekat sevap vereceğini, ona kat kat iyilikte, ihsanda bulunacağını anlatıyor.

Bütün bunlara bakarak zahiri ve manevi günahlardan uzak durmamız lazımdır ki, Allah-u Zülcelâl bize de kat kat feyzini ve muhabbetini nasip etsin. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Bu böyledir, çünkü Allah, bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği, o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez.” (Enfal; 53) “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad; 11)

Ayet-i kerimelerde buyrulduğu üzere bir topluma olan ilâhî ikram, ihsan ve rahmet tecellîleri, onların güzel hâllerini devâm ettirmelerine bağlıdır. Ne zaman ki Rabbimizin razı olduğu güzellikler terk edilir, o vakit Allah-u Zülcelâl’in rahmet ve nimeti de o toplum üzerinden kalkar. Şüphesiz Allah-u Zülcelâl, herhangi bir kavme verdiği nimeti, onlar durumlarını çirkin durumlarla değiştirmedikçe, onlardan çekip almaz ve yok etmez. Bu, Allah'ın kanunlarındandır. O, herhangi bir kavme verdiği afiyet ve nimeti, emniyet ve izzeti, onlar bu nimetlere karşı nankörlük edip günahlara dalmadıkça değiştirmez.

Rivayete göre, Allah-u Zülcelâl İsrailoğullarından bir peygambere şöyle vahyetmiştir: "Kavmine de ki, herhangi bir şehir ve herhangi bir ev halkı Allah'a itaat eder, sonra bu hallerinden Allah'a isyan haline dönerlerse, Allah onların sevdikleri şeyi ellerinden alır, onun yerine sevmedikleri şeyi verir.” Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, insanlar zahiri ve manevi durumlarını kötüye çevirmedikçe, Allah-u Zülcelâl de onların üzerinden hidayet, feyiz ve nisbeti kaldırmıyor. Mesela bazı kimseler, “Benim üzerime feyiz gelmiyor, muhabbetim kalmadı.” gibi sözler söylüyorlar.

Demek ki o kimse, Allah-u Zülcelâl’in razı olmadığı şekilde davranıyor ki böyle durumlar meydana geliyor. İnsanın bu durumun kendinden kaynaklandığını anlaması lazımdır. Çünkü insan kendini iyiliğe sevk etmedikçe, Allah-u Zülcelâl feyzini ve muhabbetini o kimseye vermiyor. İnsan kendisini biraz düzeltirse, Allah-u Zülcelâl ona kat kat yardım ediyor ve hiç kimsenin emeğini zayi etmiyor. Nitekim Allah-u Zülcelâl bir hadis-i kudside şöyle buyurmuştur: “... Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben de ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben de ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben de ona koşarak gelirim.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Buradaki karış, kulaç ve koşmak kelimeleri mecazidir. Allah-u Zülcelâl böyle buyurmakla kuluna katbekat sevap vereceğini, ona kat kat iyilikte, ihsanda bulunacağını anlatıyor.

Bütün bunlara bakarak zahiri ve manevi günahlardan uzak durmamız lazımdır ki, Allah-u Zülcelâl bize de kat kat feyzini ve muhabbetini nasip etsin. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Bu böyledir, çünkü Allah, bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği, o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez.” (Enfal; 53) “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad; 11)

Ayet-i kerimelerde buyrulduğu üzere bir topluma olan ilâhî ikram, ihsan ve rahmet tecellîleri, onların güzel hâllerini devâm ettirmelerine bağlıdır. Ne zaman ki Rabbimizin razı olduğu güzellikler terk edilir, o vakit Allah-u Zülcelâl’in rahmet ve nimeti de o toplum üzerinden kalkar. Şüphesiz Allah-u Zülcelâl, herhangi bir kavme verdiği nimeti, onlar durumlarını çirkin durumlarla değiştirmedikçe, onlardan çekip almaz ve yok etmez. Bu, Allah'ın kanunlarındandır. O, herhangi bir kavme verdiği afiyet ve nimeti, emniyet ve izzeti, onlar bu nimetlere karşı nankörlük edip günahlara dalmadıkça değiştirmez.

Rivayete göre, Allah-u Zülcelâl İsrailoğullarından bir peygambere şöyle vahyetmiştir: "Kavmine de ki, herhangi bir şehir ve herhangi bir ev halkı Allah'a itaat eder, sonra bu hallerinden Allah'a isyan haline dönerlerse, Allah onların sevdikleri şeyi ellerinden alır, onun yerine sevmedikleri şeyi verir.” Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, insanlar zahiri ve manevi durumlarını kötüye çevirmedikçe, Allah-u Zülcelâl de onların üzerinden hidayet, feyiz ve nisbeti kaldırmıyor. Mesela bazı kimseler, “Benim üzerime feyiz gelmiyor, muhabbetim kalmadı.” gibi sözler söylüyorlar.

Demek ki o kimse, Allah-u Zülcelâl’in razı olmadığı şekilde davranıyor ki böyle durumlar meydana geliyor. İnsanın bu durumun kendinden kaynaklandığını anlaması lazımdır. Çünkü insan kendini iyiliğe sevk etmedikçe, Allah-u Zülcelâl feyzini ve muhabbetini o kimseye vermiyor. İnsan kendisini biraz düzeltirse, Allah-u Zülcelâl ona kat kat yardım ediyor ve hiç kimsenin emeğini zayi etmiyor. Nitekim Allah-u Zülcelâl bir hadis-i kudside şöyle buyurmuştur: “... Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben de ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben de ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben de ona koşarak gelirim.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Buradaki karış, kulaç ve koşmak kelimeleri mecazidir. Allah-u Zülcelâl böyle buyurmakla kuluna katbekat sevap vereceğini, ona kat kat iyilikte, ihsanda bulunacağını anlatıyor.

Bütün bunlara bakarak zahiri ve manevi günahlardan uzak durmamız lazımdır ki, Allah-u Zülcelâl bize de kat kat feyzini ve muhabbetini nasip etsin.

Blog Arşivi

ÇOCUKLARA GÜZEL ALIŞKANLIKLARI NASIL KAZANDIRABİLİRİZ?

Doğruluk, dürüstlük, merhamet, diğerkâmlık, adalet gibi güzel ahlakın emarelerini çocuklarında görmek, her anne babanın isteği ve emelidir. ...

Etiketler İSLAM