Wikipedia

Arama sonuçları

15 Nisan 2010 Perşembe

HZ. PEYGAMBER SEVGİSİ ETRAFINDA BÜTÜNLEŞMEK

Dünya hayatının sonu gelmez koşuşturması, çeşitli yönlerden maruz kaldığımız bilgi kirliliği ve iç dünyamızda yaşadığımız gelgitler neticesinde insanlığa umut kapıları açacak ahlâkî duyarlılığa sahip bir dindarlık ortaya koymakta zorluk çekiyoruz. İnsanlığın huzur ve mutluluğu elde etmekte zorlandığı, kişisel çıkar ve haz odaklı bir yaşantının özendirildiği günümüzde Rabbimizin âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberimiz’in getirdiği kutlu mesajı daha iyi anlamaya ve onun örnek ahlakını rehber edinmeye her zamankinden daha fazla muhtacız.


Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de büyük bir ahlak üzere olduğu bildirilen Sevgili Peygamberimiz birlikte yaşamanın vazgeçilmez unsurları olan barışı, hoşgörüyü, affı, merhameti, şefkati kuru bir iddia olmaktan çıkarıp yaşanılan bir gerçekliğe dönüştürdü. Onun sözlerine ve davranışlarına yansıyan örnek ahlakı sayesinde Cahiliye toplumundaki insanlar şirkten, haksızlıktan, kibir ve nefretten, bencillikten uzaklaşarak adalet, tevazu, sevgi ve fedakarlıkla bütünleşmiş erdemli bireyler haline geldiler.


O rahmet elçisinin tertemiz yaşantısında ve öğütlerinde bireysel ve toplumsal hayatımızı aydınlatacak mükemmel örnekler buluruz. Onun hayatı dürüstlüğün, doğruluğun, erdemli davranışların, affediciliğin, insanların dertlerine ortak olmanın, insanlara sırf insan oldukları için sevgi ve saygı duymanın, intikam yerine bağışlayabilmenin, şefkat ve merhametin sınır tanımayan boyutlarını sunar. O, kutlu sözleriyle bize insanlığımızı hatırlattı ve kalplerimizi yumuşattı.


Tatlı dil ve güler yüzün, işini bilen kişiye yardım etmenin, bilmeyene iş öğretmenin sadaka olduğunu, birbirimizi sevmedikçe olgun bir imana sahip olamayacağımızı ondan öğrendik. O bize yaratıcımızı tanıttı. Sadece insanlara değil, bitkilere, hayvanlara hatta cansız varlıklara kadar bütün yaratılmışlara karşı şefkat dolu bir sineye sahip olmamızı, çevremize sevgiyi, nezaketi ve fedakarlığı yaymamızı tavsiye etti. Bize sınırsız nimetleri verene nasıl şükredileceğini, güzel düşünmeyi, güzel konuşmayı ondan öğrendik. Hayatımız onun güzel sözleriyle anlam kazandı. O bize iyiyi ve kötüyü, güzeli ve çirkini gösterdi. Sahte ile gerçeğin farkını açıkladı. Bocalamaktan, bencilliğe esir düşüp erimekten kurtardı. Dünya-ahiret dengesini, varoluşun nihai anlamını O’ndan öğrendik. O’nun getirdikleri sayesinde kendimizi ve Rabbimizi tanıdır, kalıcı kurtuluşun aydınlık yolunu öğrendik.


O cömertlik ve şefkat peygamberiydi. “Kesenin ağzını sıkma, Allah da sana sıkarak verir” buyurarak yardımlaşmaya davet eden bir peygamber... Şefkat kimi zaman onun dilinde güzel bir cümle, kimi zaman gözlerinde ılık birkaç damla, bazan da etrafına yayılan iyilik olarak beliriyordu. Mekke döneminde kendisine dayanılması güç eziyetlerde bulunan müşrikler için bile beddua etmeyip hidayet diledi. Onun eşsiz şefkatinden en çok çocuklar, kimsesizler, yaşlılar ve zayıflar istifade etti. Yetim doğdu ama yetimleri unutmadı. "Kalbim katılaştı. Ne duygulanabiliyor ne de ağlayabiliyorum” diyen bir sahabisine "fakiri doyur, bir yetimin başını okşa. İçinde bir şeylerin kımıldadığını hissedeceksin” tavsiyesinde bulundu. Düşkünler onun himayesinde huzur buldular. Hayvanlar susuz ve aç bırakılmaktan, ağır yük taşımaktan onun şefkat dolu uyarıları sayesinde kurtuldular.


O, af peygamberiydi. Hiç affedilmez gibi gözüken davranışları bile affetti. Taif’te kendisini taşa tutanları, canına kastedenleri ve daha nicelerini bağışlayıp, kötülüklerine iyilikle karşılık veren, bütün ümitleri boşa çıktığı anda dahi ellerini açıp beddua değil hidayetleri için Allah'a dua eden, kendisini yurdundan çıkaranları Mekke’yi fethettiğinde serbest bırakan da yine o Rahmet Elçisi’ydi.


O incelik ve zerafet peygamberiydi. Kaba davranışlara karşı nezaketiyle eritti yürekleri. Yaşayış tarzları, karakterleri birbirinden farklı olan insanların her birine karşı nazik ve anlayışlı bir tavır sergiledi. Kendisinden kısa ama özlü bir nasihat isteyen bir kişiye “öfkelenme!” tavsiyesinde bulunan; yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinleyen bir nezaket peygamberiydi. Çocukları dikkatle dinlemek, kölelerin sofrasına oturmak, sadaka vermeyi soyluca yapmak, yanındaki kişiye dünyanın en önemli insanı olduğunu hissettirecek derecede hürmet göstermek onun nezaket sanatının ürünlerindendi.


Çağın getirdiği sıkıntılarla bunalan ruhlara, manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplere onun kutlu mesajları şifa olacaktır. Efendimizin insanlığın huzur ve mutluluğu için yaptığı çağrıya ve yol göstericiliğine her zamankinden daha fazla muhtacız. Onun şahsında belirginleşen sevgi, şefkat ve merhamet öğretisi kendimiz için istediğimizi başkası için de istemeyi, insana sırf insan olduğu için değer verebilmeyi, iyiliğe ve güzelliğe ulaşma yolunda çaba göstermeyi gerekli kılmaktadır. Onun örnek aile hayatı, kin, nefret ve intikam duygularını sevgi ve şefkate dönüştüren rahmet ve barış yüklü mesajını tam anlamıyla kavradığımızda dil, din, cins ve ırk gibi aidiyetlerimizden kaynaklanan yapay ayrılıklar ve çatışmalar yerini birbirimizi anlamaya, sevgi ve saygıya bırakacaktır.


Yüce kitabımızın ve Hz. Muhammed’in kendimize güveni, sevgi ve saygıyı, kardeşliği, paylaşma ve yardımlaşma kültürünü öğütleyen sesine kulak verelim. Efendimiz’in getirdiği değerlerin ve yol gösterici öğütlerinin farkına varmak ve onları bir davranış bilincine dönüştürmek dindarlığımızın olgunlaşması açısından temel hedefimiz olsun. Hayatın karmaşası içinde gözden kaçırdığımız güzelliklerin farkına varalım. Aynı coğrafyayı ve aynı değerleri paylaşan bireyler olarak korku ve düşmanlığı sevgiye, kavgayı barışa, bencilliği fedakarlığa, haksızlığı adalete, kibri alçakgönüllülüğe, küçümseme ve dışlamayı ötekine saygıya dönüştürelim. Peygamberimizin örnek hayatıyla kendi hayatımız arasında sağlam bilgiye dayalı bir köprü kurmak için o kutlu elçinin insanlığın huzur ve mutluluğu için yaptığı çağrı ve öğretileri etrafında gönüllerimizi birleştirelim.

Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
Diyanet İşleri Başkanı

12 Nisan 2010 Pazartesi

Kutlu Doğum Haftası

Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu. Herşey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.

Ruhlar birşey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.

O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.

İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.

Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?

Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler.

O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur" dediler.(1)

Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,
- "Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.
- "Bilmiyoruz" diye cevap verdiler.
Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!
"Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi.

Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular." haberini aldılar.

Ertesi gün Yahudiye vardılar:
"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.
Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi.
Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona götürün" dedi.
Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.
Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,

"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.

Yahudi, "Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir.

"Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi.(2)

Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..

Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver."

Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştı.(3)

Aynı gece Hz. Âmine'nin yanında bulunan Osman ibn Âs'ın annesinin gördükleri de şöyle:

"O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük."

Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir:

"Hem Muhammed gelmesi oldu yakin
Çok alâmetler belürdi gelmedin"

Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi.

Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar.

Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.(5)

Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi.

Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği görüldü.

Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.

Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.

Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.

Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6)

İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.
Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.

Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin.

Kaynaklar:
(1)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:60.
(2)A.g.e, 1:162-163.
(3)Taberî Tarihi, 2:125; İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.
(4)A.g.e., 1:102.
(5)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.
(6)Bediüzzaman, Mektûbat,s:161,162.

Kutlu Doğum Haftası hakkında genel bilgi

Peygamberimizin dünyayı teşrifleri olan Mevlid-i Nebevî (Hicri Rebiulevvel ayının 12. gecesi), asırlardır milletimiz tarafından "Mevlid Kandili" olarak kutlanmaktadır.Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, yüzyıllar önce bir ilim ve kültür bayramı şeklinde kutlanan mevlid geleneğini canlandırmayı amaçlamış, bu düşünce ile de Peygamberimizin doğum gününü içine alan haftayı, "Kutlu Doğum Haftası" olarak ilân etmiştir.
2006 yılı "Kutlu Doğum (Hz. Peygamberi Anma ve Peygamberlere Saygı) Haftası" hepimize mübarek olsun.

Blog Arşivi

ÇOCUKLARA GÜZEL ALIŞKANLIKLARI NASIL KAZANDIRABİLİRİZ?

Doğruluk, dürüstlük, merhamet, diğerkâmlık, adalet gibi güzel ahlakın emarelerini çocuklarında görmek, her anne babanın isteği ve emelidir. ...

Etiketler İSLAM