Wikipedia

Arama sonuçları

18 Mayıs 2011 Çarşamba

HERKES UYURKEN KIYAM EDENLER…

Allahu Zülcelâl, ayeti kerimede şöyle buyurmuştur: “Çünkü Allah, mükâfatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka, lütfundan onlara fazlasını da verecektir. Çünkü O, çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.” (Fatır; 30)

Ayeti kerimeden anlaşılan odur ki, insan yapmış olduğu amelinin, ibadet ve zikrinin mükâfatının karşılığını, eksiksiz hatta fazlasıyla alacaktır. Allahu Zülcelal'in fazlı ve keremi olursa sevapların mükâfatı kat kat fazla olacaktır ki bu, Allah'ın rahmetinin bolluğunu gösterir.

Allahu Zülcelâl, kendisine ibadet edilmesini ve çok yalvarılmasını sever. Allah'a kulunun münacatı çok hoş gelir. O halde gece gündüz, Allah'a ibadet edip yalvarana muamelenin nasıl olacağını sen düşün?..

Allahu Zülcelal'in rahmetine muhtaç kullar olarak, geceleri seher vakitlerinde çokça yalvarıp ömrümüz devam ettiği sürece, af ve mağfiret talebinden geri kalmamamız gerekir.

Geçmişte yaşamış evliyaların yaşantısına baktığımız zaman, ömürlerinin çoğunu Allahu Zülcelal'e ibadetle geçirdiklerini görüyoruz. Herkes uyurken, senin kalkıp Allahu Zülcelal'e münacat etmen, diğer vakitlerden çok daha kıymetlidir.

Şeyh Şehabeddin Ömer Sühreverdi bu hususta şöyle demiştir: “Hakiki Allah aşığı, gece zikir ve münacata başlayınca, onun gecesinin nuru gündüzüne münteşir olur (yayılır). Gündüzü de gecesinin himayesinde olur. Onun gönlü Allahu Zülcelal'in nurlarıyla münevver olur. Kalbi Allah'ın kalelerinden bir kale içinde olur.”

Seçkinlere ikram edilir

Anlatıldığına göre, Allahu Zülcelâl Peygamberlerden birisine şöyle vahyetmiştir: “Gerçekten, benim bazı kullarım var ki onlar beni sever, ben de onları severim. Onlar bana kavuşmayı özler, ben de onlara kavuşmayı arzularım. Onlar beni zikreder ben de onları zikrederim. Onlar bana nazar eder ben de onlara nazar ederim, onların yoluna girersen seni de severim. Onlardan yüz çevirirsen sana kızarım.”

Bunun üzerine, o Peygamber: “Ya Rabbi! Onların alameti nedir?” diye sorunca, Allahu Zülcelâl şöyle buyurdu: “Şefkatli bir çobanın koyunlarını takip edip izlediği gibi onlar da gündüz vakti gölgeleri takip ederek, ibadet vakitlerini tespite uğraşırlar. Gün batımında kuşun yuvasına dönmeyi arzuladığı gibi onlar da bana ibadet için güneşin batmasını arzularlar. Gece olup her sevgili sevgilisiyle baş başa kalınca, onlar bana ibadet için ayakta durur, yüzlerini benim için secdeye sererler. Benim kelamımla münacaat ederler. Kendilerine ihsan ettiğim nimetler için beni övüp dururlar. Onların benim için katlandıkları sıkıntıları görüyor, muhabbetimden dolayı nasıl dertlendiklerini işitiyorum.”

“Onlara, ilk olarak üç nimet veririm: Birincisi; kalplerine nurumdan bir parça nur atarım, artık benim onlardan haber verdiğim gibi onlar da benden haber verirler.”

“İkincisi; eğer yedi kat gökler, bütün yerler ve ikisinin içindekiler, sevap olarak onların mizanına konacak olsa onların yaptıklarına karşılık olarak bunları az bulur, kendilerine daha fazlasını veririm. Onların yaptıkları bu ibadetin ecri benim katımda daha fazladır.
Üçüncüsü; onlara Zat’ımla yönelirim. Bir düşün! Benim Zat’ımla yöneldiğim bir dostuma, ne vereceğimi hiç kimse bilebilir mi?”

Görüldüğü gibi, gece ibadeti, Allahu Zülcelal'in sevgisine vesiledir. Bütün bunları öğrendikten sonra, insan gece uykusundan fedakârlık yaparak, Rabbiyle baş başa kalmaya çalışmalıdır.

Rivayete edildiğine göre; Cebrail aleyhisselam, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme gelerek: “Abdullah İbni Ömer ne iyi bir insandır. Fakat gecenin bir kısmında, namaz kılmayı adet edinseydi” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bunu İbni Ömer'e haber verdi. Ve O da, ondan sonra gece namazına devam etti.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)

Evradını okumadan yatma!

Malik bin Dinar şöyle anlatmıştır: “Bir gece uyuyakaldım ve evradımı yerine getiremedim. Rüyamda güzel bir cariye karşıma çıktı ve:
- Okuryazarlığın var mı? Diye sordu. Ben de:
- Var, dedim. Cariye:
- O halde şu yazıyı okur musun? Dedi ve bir kâğıt parçası verdi. Kâğıtta şu yazılı idi: “Dünyanın geçici ve aldatıcı nimetleri, ölümsüz olarak yaşayacağın cennetin zevk ve sefasından seni alıkoymuştur. Yani, geçici olarak kendisinden zevk aldığın bu uyku, ebedi saadetini sağlayacak ibadetine engel olmuştur. Uyan, namaz kıl ve Kur'an oku; zira bunlar uykudan hayırlıdır.

Bakınız, bütün bu bahsedilenler, bizim için ibret verici ve ibadete teşvik edici olmalıdır. Gece ibadet ve taatle meşgul olanlara bakın, hepsi Allahu Zülcelal'in rızasını, sevgisini kazanmış zevatlardır.





Sen kendini onlardan uzak görme! Seninle onlar arasında ne fark var ki! Sabahlara kadar uyku uyuyorsun, nefsinin her istediğini veriyorsun da ruhunun gıdası olan ibadetten uzak kalıyorsun… Anlaşılan odur ki sen kendini mahcup ediyor, azmediyorsun fakat gece uykudan kalkamıyorsun. Sebebine gelince, gece kalkabilmenin şartlarından ve gece yapılan ibadetlerin manevi hazzından haberin olmamasıdır.

Yediklerinize dikkat edin!

Âlimin biri şöyle demiştir: “Oruç tuttuğun zaman, kimin yanında ve nasıl bir lokma ile iftar ettiğini düşün. Çünkü insanın yediği bir lokma ile kalbi öyle bir döner ki, bir daha eski haline gelemez. Bütün günahlar kalbi katılaştırır ve gece kıyamına engel olur. Buna en çok neden olan da haram lokmadır. Helal lokma ise başka hiç bir şeyin yapamayacağı şekilde, kalbe tesir eder, kalbi cilalandırır, iyiliğe ve ibadete çeker. Kalplerini murakabe halinde bulunduranlar, İslam’ın şehadetinden başka, bunu tecrübe ile de bilirler.”

Bu sebepten bazıları şöyle demiştir: “Nice lokmalar var ki, insanı gece kıyamından, nice bakışlar var ki, insanı Kur'an okumaktan alıkoyarlar. İnsanoğlu bir lokma yemek veya bir iş sebebiyle, bir senelik gece ibadetinden mahrum olur. Namaz insanı kötülükten alıkoyduğu gibi, kötülükler de insanı namazdan ve diğer iyiliklerden alıkoyarlar.”

Âlimlerden biri de şöyle demiştir: “Dünyada, cennet nimetlerine benzeyen tek bir şey varsa o da âlimlerin gece ibadetinden aldıkları zevktir.”

İbni Mes'ud radıyallahu anhu şöyle demiştir: “Ahir zamanda, sebepsiz, farz olmadığı halde hacılar çoğalır. Yollarda yaptıkları ticaretleri ile hac işi onlara kolay gelir, kazançları çoğalır. Ecirden mahrum ve sevaptan soyulmuş olarak geri dönerler. Kumlu ve susuz yerlerde binitleri onları dolaştırır da yanı başındaki komşusunun halini hatırını sormazlar.”





Muttakilerin ameli kabul edilir

Anlatıldığına göre, nafile hacca gideceklerden biri Bişri Hafi'ye veda için geldi. Ona:
- Ben hacca gidiyorum, bir emriniz var mı? Deyince, Bişr:
- Ne kadar harçlığın var? Diye sordu. Adam:
- İki bin dirhem harçlığım var, diye karşılık verdi. Bişr:
- Hacca gitmekle, zühdü mü, Kâbe’ye olan aşkını mı, yoksa Allah rızasını mı kastediyorsun? Diye tekrar sorunca, adam:
- Allah rızasını kastediyorum, dedi. Bunun üzerine Bişr:
- O halde sana daha şimdi peşinen Allah rızasını kazandıracak bir şey söylesem, yapar mısın? Diye sorduğunda, adam:
- Evet, yaparım, cevabını verdi. Bişr:
- O halde sen bu iki bin dirhemi, borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık, geçimi dar olan bir aileye, yetimi sevindiren bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye, yirmişer dirhem ve hatta istersen hepsini bunlardan birine ver. Zira Müslümanı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, sıkıntıyı gidermek ve zayıflara yardım etmek, nafile olarak yapılan yüz (nafile) Hacc'dan daha sevaptır. Kalk da dediğim gibi yap, şayet böyle yapmak istemiyorsan, asıl kalbinde olanı bana söyle!” Dedi. Adam:
- Doğrusu kalbimde, hacca gitmek tarafı kuvvetlidir, dedi. Bunun üzerine Bişr adama gülümseyerek:
- Servet şüpheli şeylerden kazanıldığı takdirde, nefis kendi arzularından birinin yerine getirilmesini ister ve salih amellerin yapıldığını göstermeyi ister (riya yapar). Hâlbuki Allahu Zülcelâl yalnız muttakilerin amelini kabul eder, dedi.

Bu hikâyeden anlaşılan odur ki, insan Allah için bir iş yaparsa ancak o kabul olunur. Zenginliğin verdiği gösteriş gibi haller kabul edilmiyor. Ne olursa olsun, ameller takva ile yapılırsa hem kabul edilir hem de sevapları kat kat fazla olur. Bu, Allahu Zülcelal'in bağışı ve lütfudur.

Allahu Zülcelâl, ayeti kerimede şöyle buyurmuştur: “Biz onlara, hem zahirde ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz.”(Fussilet; 53)

Şimdi sen kalbindeki pası, ilahi zikrin nuruyla parlat. Basiret gözünü aç, enaniyeti gönül yüzünden sil ve gider. Zira, zikrullahın nuru gönül âlemine doğarsa nefis karanlığı gönül âleminden ayrılır. Hakkı hakikati ortaya çıkar ve güneş gibi zahir olur.

Söylendiği üzere yaşamak suretiyle, Allahu Zülcelal'in rahmet ve bereketini talep etmeye ve rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Yoksa şu zamanda, insanın maneviyatı, yok olup gidiyor ve ebedi saadetin kazanılması çok zorlaşıyor.

Allahu Zülcelâl, kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel yapmayı nasip etsin... (Âmin)

Blog Arşivi

ÇOCUKLARA GÜZEL ALIŞKANLIKLARI NASIL KAZANDIRABİLİRİZ?

Doğruluk, dürüstlük, merhamet, diğerkâmlık, adalet gibi güzel ahlakın emarelerini çocuklarında görmek, her anne babanın isteği ve emelidir. ...

Etiketler İSLAM