Wikipedia

Arama sonuçları

26 Ocak 2012 Perşembe

NAMAZ MÜMİNİN MİRACIDIR

Namaz, tartışmasız biçimde İslam dininin temelidir. Namazın Miraç’ta emredilmesi, Allah’ın Müslümanlara verdiği özel bir nimettir. Gerçek ve hakiki namazda, kul, Miraç’ın hikmetlerine yaklaşır. Böylece insan, kulluğun ufuk noktasına yücelir. Bizim günlük namazlarımız, böyle muhteşem bir yücelmeye eğitim mahiyetindedir. Yani bütün inananlar hangi şekilde olursa olsun, namaz kılarak ahlaklarını arıtır ve insanlığın haysiyetli yapısına ulaşır. Bugün yeryüzünde yüz milyonlarca insan, eksiği ile yanlışı ile namaz kılmaktadır, riyakârca kılınan namazlar dışında bütün namazlarımız Cenâbı Hakk’ın makbulüdür. Şu halde, biz namaz kılarken hep ahlaki bir yücelmenin özlemi içinde ve gayretinde olmalıyız. Elbette Allah’a layık hamd namazına erişmek, zorlu bir arınma konusudur. Ne var ki, kıldığı namazları yeterli bulmayarak bu güzel eğitimden kaçmak, nimetlerin en güzelini kaybetmek anlamına gelir. Namazın şekli, okunan dualar, namazdaki âyetler ve zikirler, gerçek namazın motifleridir. Biz namazı ne kadar yüzeyden kılarsak kılalım, bu kuralları uygularız. Zaten gerçek namazı anlamak, tarif etmek için çok derin bilgileri karıştırmanıza gerek yoktur. Yalnız namazdaki hareketler ve namazda Allah’a söylediklerimizi anlarsak, namazın ne denli yüce bir hikmet olduğunu kavrarız. Şu halde, namazı anlayabilmenin ilk şartı; namazın sabit bir kalıp olmadığını, insanı sıfır noktasından alıp en yücelere doğru arıtan bir faaliyet olduğunu tanımaktır. Bizzat herkes kendisi fark etmiştir ki; hem vakit namazında, hem de muhtelif günlerde kıldığımız namazlar, birbirinin aynı değildir. Daha vecd içinde kıldığımız namazlar yanında, çok yüzeyde kıldığımız pek çok namazımız vardır. Bu gerçeği bir benzetme ile anlatabiliriz: Namazın gerçeği, bir gülün açılmamış goncası gibi kabul edilirse ona ulaşmak için kat kat birçok gül yaprağını geçmemiz gerekir. En satıhta kalan yapraklar, günlük meşguliyetlerimiz arasında kıldığımız namazlardır. Daha huzurlu ve duygulu kıldığımız namazlar, biraz daha içteki yaprakları temsil etmektedir. Zaten insan, nefisle gönül arasında raks eden bir noktaya benzer. Nefse yaklaştıkça namaz yüzeylerde kalır, gönle yaklaştıkça namaz derinleşir. Bu açıdan, namaz bize aynı zamanda kemal açısından bir ölçüdür. Eğer hep satıhta kalarak namaz kılıyorsak, hareket noktamız nefisle iç içedir. Aksine, gittikçe arınıyorsak, namaz zevki duyuyorsak, gönle yaklaşıyoruz demektir. Namaz, bütün hayat boyu inananların uymak zorunda olduğu bir ibadettir. Bu yüzden karakterlerimizi çizen en büyük etkendir. Namaz kıldığı halde, ahlaki kalıplarda beğenmediğimiz davranışlara sahip insanlara bakarak namaza karşı çıkmak; yanlış bina yapan mühendise kızıp cahil ustaya yaptırmaya benzer. Bu görüntünün önemli bir nedeni; gerçeğini bilmeden, onu öğrenmeye gayret etmeden, çoğumuzun namazı kalıplaştırma yanılgısıdır. Namazı ahlakın vazgeçilmez bir yaşantısı olarak tanımak, sanırım ki bu çıkmazları kökünden halledecektir. Namazın hakikati; • Namaz insandaki ahsen-i takvim (güzeller güzeli bir hilkat) sırrını ortaya çıkarır. • Allah’a giden kutsal yolda mutlu bir yolculuktur. • Bedene güç, nefse berraklık, ruha huzur; gönle haz veren ilahî bir ziyafettir. • Namaz, kulun ilahî huzurda sınırsız bir hamdi, kendi hiçliği yanında, Sübhan’ın kudretini yaşama zevkidir. • Namaz, tahammülü imkânsız nazların manyetik alanında kulun titreşimidir. • Namaz, Fatiha sırrının açılıp bizi ilahî huzurda saflaştırdığı bir Mucize-i Muhammedi (sav)’dir. • Ve namaz, Allah’ın kendi muhteşem sanatını müminin gönlünde seyrettiği Miraç’tır. Böylece namaz, insanın bedeni dâhil tümüyle manaya, evrenlerin sonsuzuna intikal ettiği bir Saltanat-ı Muhammedi (sav)’dir. İşte bu akıl almaz zikrin en yüzeyde yapılması bile, ilahî hoşnutluğu kazandırır. Şüphesiz ki, böylesine akıl almaz bir nimetin ilahî huzurda sezilmesinin bilincinde olmamız gerekir. Namazın böyle çok önemli bir ibadet olması, titiz bir hazırlığı zorunlu kılar. Değişmeyen bir kural, namazın asıl hedefinin gerçek namaz oluşudur. Ancak riya kokusu taşımayan her namazın da Allah katında kabul olduğu gerçektir. Acaba biz ömür boyu, günde beş vakit kıldığımız namazlarda, Efendimiz’in ahlakına uygun bir sistemi geliştirerek namaza nasıl layık olabiliriz? Eğer bir kul, ben gerçek namaz kılamıyorum, diye namazı terk ederse, kulluktan istifa etmek gibi gaflete düşer. Yine bir kul, namazın her şekli kabul oluyormuş diye, ölene kadar yalnız namazın şeklini taklit ederse; hazzını duymazsa, bu da kendindeki ahsen-i takvim sırrını inkâr olur. O halde namazı, ne kadar yüzeyde de kalsa, hiç terk etmeyeceğiz. Ancak her geçen gün, daha doğrusu her fırsatta namazın gerçeğine yaklaşmaya çalışacağız. Şeklen kılınan bir namazla, gerçek namaz arasında pek çok aşamalar vardır. Yani, bir namaz “ya taklid ya da gerçek olur” diye iki tanım yapılamaz. Taklit namazı, en dıştaki kabuk sayarsak; özdeki gerçek namaza doğru binlerce kat namaz vardır. İşte bize düşen, her geçen gün bu aşamaları yavaş yavaş geçerek hakiki namaza yaklaşma gayretidir.

22 Ocak 2012 Pazar

Resulullah’ın üç nasihati

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Mübarek bir zat, devrin sultanına şunları anlatır: Peygamber efendimiz, vefatlarına yakın Bilal-i Habeşi’ye buyurdu ki: Yâ Bilal, ümmetime haber ver ki, şu üç şeyi yaparlarsa, her işte muvaffak olurlar: 1- Ne yaparlarsa, hep Allah rızası için yapsınlar. İki türlü maksat olur. Ya Allah rızası için veya nefsin yani insanların rızası için. İnsanların rızasını tercih edenlerin işini, Cenab-ı Hak insanlara bırakır. Kendi rızasını tercih edenleri himayesine alır. Kim Allah içinse, Allah da onun içindir. Seyyid Abdülkadir Geylani hazretlerine, (Siz ne mübarek bir zatsınız) demişler. (Nereden biliyorsunuz?) diye sormuş. (Herkes sizi sevip övüyor) demişler. Buyurmuş ki, (İnsanlar bizi sevsin diye Müslüman olmadık. Allah sevsin diye Müslümanız. Bu insanlara güven olmaz; bugün severler, yarın söverler.) 2- Birlik ve beraberlik içerisinde olsunlar. Cemaatte rahmet, ayrılıkta azap vardır. Birlikten kuvvet, ayrılıktan felaket doğar. Birlik ve beraberlikten maksat, bedenlerin birlik ve beraberliği veya aynı yerde olmak değil, gönüllerin birliği, hedeflerin ortak olmasıdır. Hedefi Allah rızası olanın yüzü aktır, yardımcısı da Cenab-ı Hak’tır. 3- Asla doğrudan ayrılmasınlar. Allahü teâlâ doğruların yardımcısıdır. Peygamber efendimiz Müslümanı, (Elinden ve dilinden emin olunan insan) diye tarif etmiştir. Müslüman demek, doğru insan demektir. İşi, ameli, sözü doğru, her şeyiyle dürüsttür, gözü gönlü toktur, onda sahtekârlık yoktur. Doğruluk onun alameti, hem de selametidir. Bu arada sultan, (Herkese iyilik yapıyorum, ama bazılarından düşmanlık görüyorum. Niçin böyle yaparlar ki?) diye sorar. O zat der ki: Sultanım, bunu Peygamber efendimiz şöyle açıklıyor: (İyilik ettiklerinize çok dikkat edin! Size bir zararları dokunabilir.) Eğer iyilik edilen kimse, fâsıksa veya din iman tanımıyorsa, bu iyilik onda ters etki yapabilir. Baklavanın şeker hastasına dokunması gibidir. Bu yüzden, iyilik ettiğimiz şahıslara karşı dikkatli olmalıyız. Sohbette bu zatın oğlu da varmış. Sultan bunları yolcu eder. Yolda giderken oğlu, (Baba, sen sultana hep dinden bahsettin, nasihat ettin. Hiç dünya işlerinden, siyasetten bahsetmedin) der. Babası da, (Oğlum, bizim başka sermayemiz yoktur. Her kaptan içindeki sızar. Bizden de bunlar sızdı) buyurur.

Blog Arşivi

ÇOCUKLARA GÜZEL ALIŞKANLIKLARI NASIL KAZANDIRABİLİRİZ?

Doğruluk, dürüstlük, merhamet, diğerkâmlık, adalet gibi güzel ahlakın emarelerini çocuklarında görmek, her anne babanın isteği ve emelidir. ...

Etiketler İSLAM