Wikipedia

Arama sonuçları

21 Mart 2022 Pazartesi

ÇOCUKLARA GÜZEL ALIŞKANLIKLARI NASIL KAZANDIRABİLİRİZ?

Doğruluk, dürüstlük, merhamet, diğerkâmlık, adalet gibi güzel ahlakın emarelerini çocuklarında görmek, her anne babanın isteği ve emelidir. Ahlaki değerleri çocuklarına yerleştirmeye çalışan anne babalar olarak bazen tıkanabilmekte veya hataya düşebilmekteyiz. Bazı anne babalar ne yapmaları gerektiğini bilmediğinden hata edebilir veya tıkanabilir. Bazıları da bildiği halde tıkanabilir ve yanılabilir. Bilmek, doğruyu yapmak için yeterli değildir. Önemli olan, sahada ve uygulamada doğruyu yapabilmektir. Hata edenlerin en hayırlısı, hatasından dönenlerdir. Bundan da önemlisi, hata yaptığının farkında olabilmek ve yapılan hatayı kabullenebilmektir. Bu yazımı çocuklarına erdemli davranışları alışkanlık haline getirmek isteyen anne babalara bir fikir olması, doğru ebeveyn davranışını hatırlatması ve çocuklarıyla sağlıklı iletişimlerine bir katkı olması adına yazıyorum. Sayacağım faktörler, çocuklara doğru alışkanlıkları kazandırma adına yeterli olmayabilir. Konuya sadece ana hatları ve kısıtlı bilgi ve tecrübeme dayanarak ele aldığımı bilmenizi isteyerek giriş yapmak istiyorum. Gayret bizden, başarı Allah’tandır. Çocuklara Güzel Alışkanlık Kazandırmada Faydalı Bazı Yöntemler – Ahlaklı ve salih bir insan olmak: Bu özelliğe sahip olmak için sadece evli ve çocuklu olmak gerekmez. İnsan, kendini anlamaya başladığından itibaren ahlaklı bir birey olmanın yollarını öğrenmelidir. Zira kişide yerleşmeyen ahlak, çocuğuna sirayet etmez. Şahsi kanaatim şu yöndedir ki kişinin yaşam boyu yaptıkları, sözleri, duyguları ve istekleri bile sonraki kuşağa geçmekte ve zemin bulduğu an, sonraki nesilde kendini izhar etmektedir. O yüzden çocuk sahibi olmayan kişiler ahlak konusunda gevşeklik göstermemeli, kendini bu konuda güzelleştirmenin derdine evlenmeden önce düşmelidir. Bizden önceki nesillerin iyi ve kötü birçok özelliği -farkındayız veya değiliz- bizlerde belirmektedir. Bizden sonraki kuşaklara, iyi ahlak gibi büyük bir miras bırakmak ve bunu canı gönülden dilemek, çok kıymetli bir idealdir. Bu kıymeti, peygamberin tertemiz soyunda görmeliyiz. Onun soyu Hz. İbrahim’e kadar dayanan, içinde zina gibi yüz kızartıcı suçları işleyen kimsenin olmadığı bir soydu. Bu soyluluk, dünyaya büyük ve son peygamber olma vasfına sahip yüce ahlak sahibi bir insan kazandırdı. Bu da bize, ahlak sahibi bir neslin, sonraki kuşaklara tesirini göstermektedir. – Sabır ve tutarlılık: Çocuk eğitiminde olmazsa olmaz iki faktördür. Bir araba düşünün! Sabır, arabayı ileri götüren gaz; tutarlılık ise o arabanın tekerleridir. Sabır olmazsa eğitimde bir adım bile gidilemez. Tutarlılık olmayan eğitimde sabır olsa da ilerleme olmaz. İkisi de şart, ikisi de gerekli. Sabır ve tutarlılık vesilesiyle çocuklarda kazandıramayacağınız güzel alışkanlık yoktur, Allah’ın izniyle. – Hoşgörü ve güven: Bu ikisini de arabanın koltuk ve direksiyonuna benzetebiliriz. Bunların yokluğu ya da eksikliği, çocuğu yaralar. Hayatı boyunca rüzgârın estiği yöne doğru yalpalanmasına sebep olabilir. Hoşgörü ve güven vermek, çocuklara alışkanlık kazandırırken olmazsa olmaz şartlar arasındadır. Hoşgörü ve güven eksikliği ile büyüttüğünüz çocuktan, beklediğiniz güzel davranış, olsa da eksik olacaktır. – Güzel örneklik: Ağızdan çıkanlar değil, gönülden gelenler tesir eder. Ebu Hanife’nin bal hikâyesini bilir misiniz? Bal yiyen bir çocuğun bal sebebiyle vücudunda yaralar çıkarmış. Ama çocuk baldan bir türlü vazgeçemiyormuş. Ailesi sonunda Ebu Hanife’nin yanına gitmişler. Ebu Hanife 40 gün sonra gelmelerini söylemiş. Kırk gün sonra geldiklerinde Ebu Hanife çocuğa “Bundan sonra bal yeme evladım!” demiş. Ailesine dönüp, “gidebilirsiniz” demiş. Şaşkınlık içinde evlerine dönmüşler. Çocuğun bir süre sonra bal yemediğini görünce Ebu Hanife’ye gelerek hikmetini sormuşlar. O da gülümseyerek “Kırk gün önce ben de bal yiyordum. Bal yiyen birinin, başkalarına ‘bal yeme’ demesi etkili olmazdı. Sizin ilk gelişinizde bal yemeyi kestim. Bunu önce kendi nefsimde denedim. Kendim, bunu bırakmamın mümkün olduğunu görünce sözüm de ona tesir etti.” Bu anlamlı olay üzerine şunu söyleyebiliriz ki; anne-babalar çocuklarında gördükleri güzel ahlaka ters davranışlar için önce nefislerine yönelerek varsa bir hata ve eksikleri, onları düzeltmelidirler. – Teenni: Yani acele etmemek. Anne babalar, öğrettikleri şeyleri çocuklarında hemen görmek isterler. Hatta bazı fevri tavırları bu düşünceden kaynaklanır. Ama acele şeytandandır. Hele ki çocuk yetiştirme, aceleyi hiç kaldırmaz. Özellikle ilk bebeklik yıllarında çocuklar, kendilerini konuşarak ifade edemedikleri ve ağlayarak ihtiyaç ve isteklerini dışa vurabildikleri için anne babalar acele hareket edebilmekte ya da hiçbir şeyi öğretemediklerini düşünebilmektedirler. Bu doğru değil ve ebeveynleri hatalı tavırlara itebilir. Çocuklar, bu çok özel dönemlerinde doldurulmayı bekleyen bir kayıt cihazı gibi bomboştur. Verdiklerinizi eksiksiz kaydetme sürecindedirler. Zamanı geldiğinde bandı sarıp sizin izdüşümünüzü yansıtacaklardır. Teenni, bilhassa hazzı, anında elde etmeye alıştırılmış bir çağda yetişen anne babalar için daha da önem kazanmaktadır. Onlar, önce hazzı erteleme veya uzun vadeli ve kademeli işlere odaklanma konusunda kendi farkındalıklarını oluşturmalıdırlar. Doğru davranış ve bilinçli eğitim, ardından gelecektir. – Bilinçli, ahlaklı, aklı selim sahibi bir çevre: Tüm maddelerle birlikte en çok önemsenmesi ve atlanmaması gereken durumdur. Kendisine güzel örneklik sergileyecek bir çevreye sahip olmayan çocukların anne babası mükemmel olsa da etkileri eksik kalacaktır. Zira güzel alışkanlıklarda çevrenin etkisi oldukça büyüktür. Çevre, çocuk için iyiyi veya kötüyü tercih etmesinde, çok önemli bir eşiktir. Anne baba bunu asla atlamamalıdır. Güzel çevre ve doğru örneklik gösteren ortamı bulan anne babalar, hazine bulmuş gibi sevinmeli ve Rabblerine şükretmelidirler. Nice âlimin dizi dibinde yetiştiği halde çevre etkisiyle yanlışa sapan nasipsizler olduğu gibi nice cahil ailede büyüyüp de çevresindeki güzel örnekler sebebiyle hidayet bulan nasipli kullar da vardır. – Sevgi ve saygı: Çocuk da olsa insan, sevgi ve saygı gördüğü kişiyi örnek almaya meyyaldir. Çocuklar, sevgi görmediği insanın dediklerini yapmak istemezler. Bu kişiler anne babaları bile olsa.

11 Nisan 2021 Pazar

Namazı nasıl kılacağım

Namazı nasıl kılacağım Sual: Namaza yeni başladım. Nasıl namaz kılacağımı örnekle açıklar mısınız? CEVAP Sabah namazının sünneti şöyle kılınır: 1- Kıbleye karşı dönülür. Ayaklar birbirinden dört parmak kadar açık tutulur. Ellerin baş parmakları kulak yumuşaklarına değdirilir, avuç içleri kıble istikametine açılır. Niyet ettim. Allah rızası için bu günün sabah namazının sünnetini kılmaya dedikten sonra Allahü ekber diyerek göbek altında sağ el sol elin üzerine bağlanır. O anda kıbleye döndüğünü de bilmek lazımdır. 2- Önce Sübhaneke okunur. Euzü Besmeleden sonra Fâtiha ve Besmele çekmeden veya çekilerek bir zammı sûre okunur. 3- Zammı sureden sonra Allahü ekber diyerek rükuya eğilinir. Ellerle diz kapakları kaplanır, bel düz tutulur ve gözler ayaklara bakar, üç defa Sübhane Rabbiyel-azim denir. 4- Semi'allahü limen hamideh diyerek doğrulur. Doğrulurken, pantolonu çekmemeli ve gözlerini secde yerinden ayırmamalı. Tam dik durunca Rabbena lekel hamd denir. 5- Ayakta biraz durup, Allahü ekber diyerek secdeye gidilir. Secdede üç defa Sübhane Rabbiyel-a'lâ denir. 6- Sonra, Allahü ekber diyerek sol ayak yere yayılır, sağ ayağın parmakları kıble istikametinde bükülür, uylukların üzerinde oturulur. Avuçlar, dizin üzerine konur ve parmaklar kendi haline bırakılır. 7- Sonra Allahü ekber diyerek, tekrar secdeye varılır. 8- Secdede üç defa Sübhane Rabbiyel a’lâ dedikten sonra Allahü ekber diyerek ayağa kalkılır. 9- Ayakta besmele çekilip Fatiha ve bir zammı sure okunup, Allahü ekber diyerek rükuya eğilinir. 10- İkinci rekat da, birinci rekatta tarif edildiği gibi tamamlanır. Yalnız ikinci secdeden sonra (Allahü ekber) diyince ayağa kalkmayıp uyluklar üzerine oturulur, Ettehıyyatü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena âtina dualarını okuduktan sonra önce sağa, sonra sola Esselamü aleyküm ve rahmetullah diye selam verilir ve Allahümme entesselam ve minkesselam tebarekte ya zel-celali vel-ikram denir. Sonra hiç konuşmadan, hiçbir şey okumadan sabah namazının farzını kılmaya kalkılır. Sabah namazının farzı da aynen sünneti gibi kılınır. Namazdan sonra, 3 kere istigfar yani Estagfirullah okunur, sonra, Âyet-el-kürsi, 33 er defa sübhanallah, elhamdülillah ve Allahü ekber ve bir kez (Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerike leh lehül-mülkü ve lehül-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadir) okunur. Daha sonra dua edilir. Dört rekatlı sünnetlerin ikinci rekatından sonra oturduğunda sadece tehıyyat okuyup, [yani yukarıda tarif ettiğimiz gibi ilk iki rekatı kılıp] üçüncü rekata kalkılır. Üçüncü ve dördüncü rekatlarda Fatiha ve zammı sure okuyarak, rüku ve secdelerini yapıp oturur. Ettehıyyatü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena âtina dualarını okuduktan sonra önce sağa, sonra sola selam vererek namazı tamamlar. Dört rekatlı farzların da ikinci rekatından sonra oturduğunda sadece tehıyyat okuyup, [yani yukarıda tarif ettiğimiz gibi ilk iki rekatı kılıp] üçüncü rekata kalkılır. Ancak, üçüncü ve dördüncü rekatlarda sadece Fatiha okuyarak, rüku ve secdelerini yapıp oturur. Ettehıyyatü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena âtina dualarını okuduktan sonra önce sağa, sonra sola selam vererek namazı tamamlar. Akşamın farzı da böyledir. Yani üçüncü rekatında zammı sure okunmaz. Vitrin üç rekâtında da, Fâtiha’dan sonra zammı sûre okunur. Üçüncü rekâtta zammı sûreden sonra, eller, kulaklara kaldırılır, tekbir getirilerek göbek altına bağlanır, sonra, Kunut duaları okunur. İkindinin ve yatsının ilk sünnetleri, diğer 4 rekâtlı sünnetler gibidir. Ancak ilk teşehhütte Ettehıyyatü’den sonra salli barikler, üçüncü rekâta kalkıldığında ise önce Sübhaneke okunur. Kadın ise namaz kılarken, elleri erkekler gibi kulaklara getirmez, elleri omuz hizasına kaldırıp, niyet eder, elleri göğsü üzerine bağlar. Rükuda tam düz durmaz. Secdede dirsekleri yere yayar. Tehıyyatta uylukların üzerine oturur. Yani, ayaklarını sağa çıkararak yere oturur. El parmakları birbirine yapışık olur. Sual: Namazda niyet etmek ne demektir? CEVAP Namazda niyet etmek demek, o namazın ismini, vaktini, kıbleyi, cemaatle kılıyorsa imama uymayı veya imam olmayı kalbinden geçirmek demektir. Sual: Namazda ilk tekbir getirilirken eller kulakta mı olacaktır? CEVAP Namaza başlarken, erkekler iki eli kaldırır, baş parmak uçları kulak yumuşağına değer. Avuç içleri kıbleye döndürülür. Eller kulaktan ayrılırken, Allahü ekber demeye başlanır, göbek altına bağlarken bitirilir. Allahü ekber denildikten sonra da eller bağlansa namaz bozulmuş olmaz ise de, bahsettiğimiz tarife uygun yapılması iyi olur. Sual: Namaza tekbir getirince mi başlamış oluyoruz, elleri bağlayınca mı? CEVAP Ellerin önemi yok, tekbir getirince başlanmış oluyor. Sual: Seccadesiz namaz kılınır mı? CEVAP Namaz, temiz olan her yerde kılınır. Seccade şart değildir. Toprak üzerinde, hasır üzerinde, kilim üzerinde, temiz olan her şey üzerinde namaz kılınır. Namaz kılacak yer bulunamadığı takdirde ayakkabı ile girilen, fakat necaset görülmeyen odalarda da kılınır. Sual: Bir rekat namaz, ne zaman başlar, ne zaman biter? CEVAP Birinci rekat, namaza durunca, diğer rekatlar ayağa kalkınca başlar, tekrar ayağa kalkıncaya kadar devam eder. Son rekat ise, selam verinceye kadar devam eder. İki rekattan az namaz olmaz. Sual: Zammı sure nedir, uzunluğu ne kadar olmalıdır? CEVAP Fatihadan sonra okunan, uzun veya kısa bir sureye yahut üç âyete veya üç âyet miktarına uygun bir âyete zammı sure denir. Üç âyetin miktarı kelime itibarı ile on kelime, harf itibarı ile otuz [30] harf olmalıdır! (Redd-ül Muhtar) Sual: Beş vakit namazda okunan zammı surenin sünnet miktarı kaç âyettir? CEVAP Sabah namazının iki rekatında toplam kırk, en fazla elli âyet okumak sünnettir. Öğle namazında sünnet olan, sabah namazından daha aşağı miktar okumaktır. İkindi ve yatsı namazında sünnet olan, yirmi âyet okumaktır. Akşam namazında sünnet olan, her rekatta kısa bir sure okumaktır. Kısa sureler, Beyyine suresinden sonraki surelerdir. İmam olan kimsenin farz kıldırırken yukarıda bildirilen âyet miktarlarından fazla okuması tahrimen mekruhtur. Cemaat uzun okunmasını istese de yine mekruh olur. Fakat cemaat sünnet miktarından daha kısa okunmasını isterse, imamın kısa okuması caiz, uzun okuması caiz değildir. Mesela yolcular, abdesti zor tutan kimseler, sabahın farzını kıldıracak imama, “En kısa sure ile namazı kıldır” deseler, imam da Kevser ve İhlas suresi ile namazı kıldırsa caizdir, mekruh olmaz. (Hindiyye) Sual: Elektrik sobasına, hava gazı alevine karşı namaz kılmak caiz midir? CEVAP Her türlü sobaya karşı, aleve ve ışık kaynaklarına karşı namaz kılmak caizdir. Ancak açıkta olan ateşe karşı namaz kılmak caiz değildir. Sual: Namaz kılarken melodili cep telefonum çalarsa, namaza zararı olur mu? CEVAP Cep telefonu çalınca namaz bozulmaz. Fakat İbni Âbidin’de bildirildiğine göre, kalbi meşgul eden, huşuu gideren şeyler yanında, mesela çalgı yanında namaz kılmanın mekruh olduğu bildirilmektedir. Mekruhlar namazın sevabını azaltır. Bazı camilerde hoparlör açık olduğu zaman müzik sesleri geliyor. Namaz kılarken huşua mani olan şeyleri kaldırmak gerekir. Sual: Namaz kılarken nasıl durulur? CEVAP Allahü teâlânın huzurunda bulunduğumuz için edebe uygun durulur. Namaza dururken, önde Sırat varmış gibi düşünmek, Azrail aleyhisselamın her an canımızı almak üzere hazır olduğunu düşünmek ve ömrümüzün en son namazını kılıyormuş gibi hareket etmek iyi olur. Sual: Namaza durunca, önümdeki masanın üstünde bir resim gördüm. Namazımın mekruh olmaması için namazı bozup resmi kaldırmam uygun olur muydu? CEVAP Namazı bozmak caiz değildir. Namazdan önce bunun gibi hususlara dikkat etmeli. Sual: Namaz kılarken, başını yana döndürüp, gelen kimseye bakmak veya falanca eşya nerde diye sorana, kolunu uzatıp el ile işaret etmek namazı bozar mı? CEVAP Namazı bozmayan az işe amel-i kalil, namazı bozacak kadar çok olana amel-i kesir denir. Namaz kılarken başını, yüzünü etrafa çevirmek amel-i kalil olup mekruhtur. (Falanca şey nerede?) diye sorana, eli ile kolu ile işaret etmek de amel-i kalil olup mekruhtur. Namaz kılarken göğsünü kıbleden çevirmek amel-i kesir olup namazı bozar. (Merakıl-felah) Sual: Namaz kılan bir arkadaşa, Düşen takkeni bir elinle al, mahzuru olmaz veya Biraz yer aç da geçeyim gibi sözler söylesem, o da bana uyarak dediklerimi yapsa, arkadaşın namazı bozulur mu? CEVAP Başkasının sözü ile takkeyi almak veya onun sözü ile yer açmak namazı bozar. Fakat kendiliğinden hareket ederse bozmaz. Sual: Namaz kılarken çocuklar gürültü ediyor. Seslerini kesmeleri için tekbirleri biraz yüksek sesle okumak mekruh olur mu? CEVAP Mekruh olmaz. Şaşırtmayacak kadar az olan gürültülerine mani olmamalıdır! Sual: Namaz kılmakta olan bir kimseye, (Namazdan çıkınca, falanca yere gideceksin) gibi bir haber veren kimse, günaha girer mi? CEVAP Günaha girmez. Sual: Namazda selam verirken meleklere ve Peygamber efendimize de niyet edilir mi? CEVAP Yalnız kılan selam verirken hafaza meleklerine niyet eder. Peygamber efendimize de niyet etmesi iyi olur. Cemaatle kılan, imama ve sağındaki solundaki cemaate de niyet eder. Sual: Bir kimse kıbleyi araştırarak namaza durup bir rekat kıldıktan sonra, salih biri gelse, "yanlış durmuşsun" diyerek eli ile kıbleye döndürse, namazı sahih olur mu? CEVAP Evet, namaz sahihtir. Sual: Namazda, kıyamda iken ayakları ne kadar açmak gerekir? CEVAP Kıyamda iken, Hanefiler ayaklarını dört parmak, Şafiiler ise bir karış açar. Sual: İkindi ve yatsının farzını kaza ederken sünnetini kılar gibi ilk oturuşta salli barik okunur mu? Bir de akşamın farzını kaza ederken sünneti gibi iki rekat mı kılmak gerekir? CEVAP Bir farz, nasıl eda ediliyorsa, kazası da aynı olur. Kazası değişik olmaz. Akşamın farzını kaza ederken iki değil, üç rekat kılmak gerekir. (Redd-ül Muhtar) Sual: Dükkanda namaz kılarken müşteri geliyor. Namazı bozup müşteriyle meşgul olmak uygun mudur? Yoksa, namazı bitirmek mi gerekir? CEVAP Namazı zaruretsiz bozmak haramdır. Namazı bitirmeniz gerekir. Müşteri sizin namaz kıldığınızı gördüğüne göre, ya bekler veya gider. Müşteri için günah işlenmez. Sual: Namaz kılarken secdede dua etmek caiz midir? CEVAP Namaz kılarken secdede dua edilmez. Ancak bazı nafile namazlarda, secdede bildirilen tesbihler okunur. Namaz kılmadan da secdeye kapanıp dua etmek iyi olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kulun Rabbine en yakın hâli secdede ikendir. Öyle ise, secdede çok dua edin.) [Müslim] (Rüku ve secdede duaya gayret edin. Bu dua kabule layıktır.) [Müslim] Sual: Sabah ezanı okununca namazımı kılıp yatıyorum. Fakat ben yattıktan sonra başka camilerin ezanı okunuyor. Yeniden mi kılmam gerekir? CEVAP Namaz kılmak için ezanın okunması değil, vaktin girmesi şarttır. Vakit girmişse, ezan okunmasa da, kendimiz ezan okur, namazı kılarız. Ezan okumadan da kılsak namaz yine sahih olur. Fakat ezan okumaktan meydana gelecek sünnet sevabı noksan olur. Sual: Bir rükünde üç defa eli kaldırıp bir yerimizi kaşımak namazı bozar mı? CEVAP Bir rükünde üç defa eli kaldırıp, kaşımak namazı bozar. Bir kaldırışta aynı yeri 3-4 defa kaşımak namazı bozmaz. (Redd-ül Muhtar) Sual: Farz namazların üçüncü ve dördüncü rekatında zammı sure okunursa namaz bozulur mu? Böyle kılınan namazları kaza etmek gerekir mi? CEVAP Farz namazların 3. ve 4. rekatlarında zammı sure okumakta hiç mahzur yoktur. Bu bakımdan okunarak kılınmış namazları kaza etmek gerekmez. (Redd-ül Muhtar) Sual: Namazdan selam verip çıkınca, hemen kalkmak caiz mi? Allahümme entes selamü’yü, otururken değil de, kalkarken okumakta bir mahzur var mıdır? CEVAP Peygamber efendimiz, namaz sonunda selam verince, “Allahümme entes selamü ve minkes selam tebarekte ya zel celali vel ikram” der ve ancak o miktarda otururdu. (Tirmizi) Sual: Akşamın, yatsının, sabahın farzı gündüz kaza edilirken sesli mi okunur? CEVAP Sesli okumak caizdir. Sual: Tehıyyat okurken Besmele çekilse, secde-i sehv gerekir mi? CEVAP Gerekmez. Sual: Son rekatta Ettehıyyatüyü okuduktan sonra, unutarak, kalkıp bir rekat daha kılanın namazı sahih olur mu? CEVAP Son rekatta oturduğu için secde-i sehv ile namazı sahih olur. Fakat bir rekat daha kılması daha iyi olurdu. Son kıldığı iki rekât nâfile olurdu. Sual: Namaz kılarken, yatağa girince, dua veya kelime-i tevhid okurken, ağzımız kapalı olarak kalbden sessiz okumak uygun mu? CEVAP Kıraat, ağız ile okumak demektir. Kendi kulakları işitecek kadar sesli okumaya, hafif okumak denir. Yanında olan kimselerin de işitecekleri kadar sesli okumaya, yüksek sesle okumak denir. Hafif sesle okuyanı bir iki kişinin işitmesi mekruh olmaz. Sesli okumak, çok kişinin işitmesi demektir. (Bezzâziyye) Kendi işiteceği kadar sesle okumadan kılınan namaz sahih olmaz. Dua ederken de, kendi işiteceği sesle okuması, söylemesi gerekir. Kelime-i tehlili de, ibadet sevabı hasıl olması için, dil ile, kendi işitecek kadar sesli söylemek gerekir. Hatm-i tehlil okuyanların da, en az kendi işitecekleri kadar sesli okumaları gerekir. Kelime-i tehlil, ibadet olarak değil de, kalbi temizlemek için okunurken, dil oynatılmaz. (Redd-ül Muhtar) Sual: Öğleyi kıldıktan sonra abdestsiz olduğumu hatırladım. Yeniden kılmam gerekir mi? CEVAP Evet yeniden kılmak gerekir. Abdestli olduğunu zannederek, abdestsiz kılınan namaz sahih olmaz. Fakat, niyetine karşılık çok sevap verilir. Temiz zannederek necis su ile abdest alıp kılınan namazın şartı noksan olduğu için sahih olmaz ise de, niyet ettiği için sevap verilir. Şartlarına uygun olduğu için sahih olan bir namaz, riya ile, gösteriş için kılınırsa, sevap hasıl olmaz. (Eşbah) Sual: Takvimlerde yazılı olan imsak ne demektir? Bu vakitte sabah namazı kılınır mı? CEVAP İmsak, gecenin bitimi, yiyip içmenin yasak olduğu vaktin başlaması demektir. Türkiye Takvimi’nde yazılı olan imsak vaktinde, yiyip içmeyi kesmelidir! Türkiye'de bundan 15-20 dakika kadar sonra sabah namazı kılınabilir! Yanlış takvimlere göre hareket edip de, yiyip içmeye ezan okununcaya kadar devam eden kimsenin, suçu yanlış takvime bulması, kendini mesuliyetten kurtaramaz! Sual: Namaz kılarken, zammı surelerin sırasını şaşırınca secde-i sehv gerekir mi? CEVAP Gerekmez. Dalgınlıkla yapılınca, mekruh da olmaz. Sual: Namaz kılarken abdesti bozulan ne yapar? CEVAP Hemen sağ tarafa selam verip, namazdan çıkar. Abdest alıp, namazını tekrar kılar. Son teşehhüdde, salli-barikleri okurken abdest bozulsa, selam verilip namazdan çıkılır, namaz tamam olur. Sual: Eşimle beraber namaz kılıyoruz. Ayrıca niyet etmem lazım mı? CEVAP Cemaatle namazda, imama uyduğuna niyet etmek farzdır. Bu farz yapılmazsa namaz sahih olmaz. Sual: Namazda rüku ve secdedeki tesbihler 3 den fazla (5 veya 9) gibi söylenebilir mi? CEVAP Tek olmak şartı ile 5, 7, 9,11 gibi okumak müstehaptır iyi olur. İmam 3 den fazla okuyamaz. Sual: Vakit namazlarında zammı sure olarak hangilerinin okunması efdaldir? CEVAP Sabah namazında mümkünse biraz uzun sure okumalı, diğer vakitlerde kısa okumalı. Sual: Sadece Fatiha, Kevser ve İhlas surelerini biliyorum. Bunlarla namaz kılınır mı? CEVAP Kılınır. Diğer kısa surelerden de ezberlemeye çalışmalı, hep aynı şeyleri okumamalı. Sual: Ben namazda iken biri hapşırınca namazı bozup, yerhamükallah diyecek miyim? CEVAP Namazda iken hapşırana bir şey denmez. Sual: Soğukta kulakları kapatan pardösü başlığı [kapüşon] ile namaz kılınır mı? CEVAP Evet kılınır. Hatta sıcak günlerde de kılınır. Sual: Namazda âyetleri kendi duyacağımız kadar sesli okumak gerekiyor. Çok gürültülü bir ortamda âyetleri duymak için sesimizi yükseltmek gerekir mi? CEVAP Gerekmez. Gürültü yokken kendi duyacağı kadar yavaş okunur. Sual: Gözlük kullanıyorum. Çıkarmayı unutup namaza duruyorum. Secde ederken gözlükten burnum yere değmiyor. Namaz esnasında gözlüğümü çıkarsam namazım bozulmuş olur mu? CEVAP Secdeye inerken gözlük çıkarılabilir. Namaz bozulmuş olmaz. Tek el ile çıkarılması gerekir. Sual: Namaz kılarken fatihadan sonra sure okuyacağı halde bir an unutarak ellerini aşağı saldı ama eğilmedi. Namaza devam ederken ellerini tekrar bağlayarak mı devam edecek? CEVAP Bağlasa da mahzuru olmaz. Bağlamaması daha iyidir. Namazda fazla hareketten kaçmak gerekir. Sual: Namazda zammı sure deyince genellikle Fil suresi ile Nas suresi arası okunuyor. Kadir suresini Âyet-el kürsiyi Amenerrasulüyü veya herhangi bir uzun surenin birkaç âyetini okuyamaz mıyız? CEVAP Okunur. Kur’anın baştan sona kadar her âyeti okunur. Kısa olduğu için onlara namaz sureleri denmiş. Yoksa her sure okunur. Sual: İkindi namazını kılıyoruz. Namazın sünnetini kılıp bitirdikten sonra farza başlamadan evvel konuşmak (telefona cevap vermek, aile bireylerine bir şey söylemek gibi... vs) caiz midir? CEVAP Zaruret olmadan asla konuşulmaz. Dua vesaire de okunmaz. Zaruretler hariç beklenmez, ara verilmez, hemen farz kılınır. Sual: Cep telefonu çaldığında namazı bozabilir miyiz? CEVAP Namazı bozmak haramdır. Camide telefonu kapatmak gerekir. Yahut sesini kesmek iyi olur. Sual: Rükudan doğrulurken secde yerine mi bakmak lazım? CEVAP Evet. Sual: Yalnız Fatihayı bilen, zammı sure olarak da okur mu? CEVAP Sure öğreninceye kadar Fatihayı okur. Sual: Birinci rekatta kıraati unutan, ikinci rekatta hatırlasa ne yapar? CEVAP Namazı iade etmesi lazımdır. Kıraat farzdır. Sual: Akşamın farzını yanılıp üçüncü rekatta oturmadan dört rekat kılanın iade etmesi lazım mı? CEVAP Evet. Sual: Namaz kılana (Farz mı kılıyorsun) diye sorulunca, onun da evet manasında başını önüne eğmesi caiz mi? CEVAP Evet. Sual: Parka başlığı ile namaz kılmak caiz mi? CEVAP Hiç mahzuru olmaz. Sual: İçine ot doldurulmuş hayvanların bulunduğu odada namaz kılmak caiz mi? CEVAP Namaz kılarken, arkaya koymalı! Sual: Zammı sureyi okuduktan sonra Fatiha okumadığını hatırlayanın, Fatiha okuması gerekir mi? CEVAP Evet. Sonra da secde-i sehv yapar. Sual: Müminler için okunan 25 istigfarı, birer defa namazda Rabbena... dan sonra okumak caiz mi? CEVAP Evet. Namazı müteakip duadan sonra okumak evladır. Sual: Tehıyyatta (İbad-is-salihin) denirse namaz bozulur mu? CEVAP Hayır. Sual: Gülmemek için selam verip namazdan çıkmak caiz mi? CEVAP Hayır. Gülünce mecburen çıkılır. Sual: Besmele geçen âyeti, zammı sure olarak okumak caiz mi? CEVAP Evet. Sual: Namazda sure okunurken, uzun bir sure içinden âyet-i kerimeler okumakla, kısa bir surenin tamamını okumak arasında sevap açısından bir fark var mıdır? CEVAP Kısa sure okumak daha sevaptır. Sual: Gayri müekked sünnet namazlarda, ilk teşehhüdde tehıyyat ve salevatlar dışında rabbena âtina ve rabbenağfirli duaları okunur mu? CEVAP Okumak sevaptır. Sual: Bir sureyi bir rekatta birkaç kere okumak caiz midir? CEVAP Farzlarda bir sureyi bir rekatta tekrar okumak mekruhtur. Nafilelerde mekruh değildir. Sual: Namazda Salli bariklerden sonra, başka dua okumak caiz mi? CEVAP Hadis-i şeriflerde bildirilenleri okumak caizdir. Rabbena âtina veya rabbenağfirli gibi dua âyetlerini dua niyetiyle okumak da caizdir. Sual: Kur'anda, İnnehü min süleymane ve innehü Bismillahirrahmanirrahim diye bir âyet var. Bu âyeti zammı sure olarak okumak caiz olur mu? CEVAP Üç âyet miktarında bir âyet olduğu için caizdir. Sual: Namaz esnasında soluk alırken de kıraat caiz midir? CEVAP Caizdir. Sual: Namazda sure veya dua okurken hapşırsak duayı okumaya tekrar baştan başlamak gerekir mi? CEVAP Kalınan yerden devam edilir. Sual: Namaz surelerinin bazılarında âyetlerin sonlarında "la" durakları var. O duraklarda durmayı karıştırıyorum, geçince böyle okumak namazı bozar mı? CEVAP Namazı bozmaz. Sual: Her namazdan sonra, selam verince, eli yüze sürmek caiz mi? CEVAP Caiz ise de, sürmemeli; çünkü sünnet zannedilebilir. Sual: Secdeye giderken ve secdeden kalkarken sağ sol önceliği var mıdır? CEVAP Secdeye varırken, önce sağ, sonra sol diz, sonra sağ, sonra sol el, sonra burun ve alın yere konur. Secdeden kalkarken de bunun tersi yapılır. Yani secdeden kalkarken önce alın, sonra burun, sonra da sol el ve sağ el, sonra sol diz ve sağ diz yerden kaldırılır. Ancak, bunu çok bariz şekilde değil, başkalarının dikkatini çekmeyecek şekilde yapmalıdır. Sual: Kitaplarda secde için, alnı, burun ile beraber yere koymak vacib diye okudum. Bunlardan biri yere gelirse secdenin sahih olduğunu mu anlayacağız? CEVAP Secde için alnı yere koymak farzdır. Alın yere konmazsa namaz sahih olmaz. Burnu alınla beraber koymak vaciptir. Burnu koymayıp yalnız alnı koymak mekruhtur. Abdest sıkışıkken Sual: Abdesti sıkışıkken namaz kılmak tahrimen mekruhtur, fakat vakit dar olur da, abdest almak, namaz vaktinin geçmesine sebep olacaksa, bu hâlde o namazı kılması gerekir mi? CEVAP Evet, kılması gerekir, çünkü kazaya bırakma günahı, mekruh olarak kılmak günahından daha büyüktür. Kerahat vaktinde kılmak mekruh, kazaya bırakmaksa haramdır. (Hindiyye) Sual: Erkeklerin, namaza başlarken tekbir alış şekli nasıl olmalıdır? Cevap: Namaza başlarken, erkekler iki eli kaldırır, baş parmak uçları kulak yumuşağına değer, avuç içleri kıbleye döndürülmüş olmalıdır. Eller, kulaktan ayrılırken Allahü ekber demeye başlanıp, göbek altına bağlarken bitirilir. Sual: İkindinin sünneti ile, yatsının ve öğle namazının ilk sünnetlerinin kılınışında bir fark var mıdır? Cevap: İkindi ve yatsının ilk sünnetleri, Gayr-ı müekked sünnetlerdendir. Bunların ikinci rekatlerinde otururken, ettehıyyâtüden sonra, Allahümme salli ve Allahümme bârik sonuna kadar okunur. Ayağa kalkınca, üçüncü rekatte, önce Besmele çekmeden, Sübhaneke okunur. Halbuki, öğle namazının ilk sünneti Müekked sünnettir. Yani, kuvvetle emrolunmuştur. Sevabı daha çoktur. Bunda, birinci oturuşta, farzlarda olduğu gibi, yalnız ettehıyyâtü okunup, sonra üçüncü rekat için, hemen ayağa kalkılır. Kalkınca, önce Besmele çekip, doğruca Fâtiha okunur.

22 Şubat 2020 Cumartesi

Allah’ın Rahmeti İhsan Sahiplerine Yakındır

Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Rabbinin makamından (ona vereceği hesaptan) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da cennetin ta kendisidir.” (Naziat, 40-41) “Kim kendi nefsini dünyadayken günahlardan men ederse, cennet onun yeridir,” buyuruyor Allah-u Zülcelâl. Ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre mutlaka insan günahlardan ve Allah-u Zülcelâl’in men ettiği şeylerden kendini muhafaza etmesi lazımdır. O zaman Allah-u Zülcelâl de mükâfat olarak kıyamet gününde cennet-i âlâda yer verecektir. Onun karşılığı odur. Elimizden geldiği kadar kendimizi günahlardan muhafaza edelim. Şayet nefsimize mağlup olursak bir hata yaptığımız zaman, Allah-u Zülcelâl’e karşı özür dilemek ve tevbe etmek lazımdır. Çünkü bunu bilelim, günah insanı Rabbinin gözünden düşürüyor. Kul Rabbinin gözünden düştüğü zaman neuzubillah, onun hâli çok tehlikelidir. Demek ki günah âfâttır insan için. Öyle olduğu için kendimizi günahlardan muhafaza edelim. Şu ahir zamanda da görüyoruz, ortam deniz gibi. Yani günahların denizi gibi… İnsan denize girdiği zaman ıslanmaz mı? Islanır. Onun için mutlaka o günahlar da bize bulaşıyor. O zaman çare tevbedir. Her zaman diyorum, imandan sonra Allah-u Zülcelâl’in nimeti, tevbedir. Tevbe bize nasip olduğu için onun kıymetini iyi bilelim. Bazılarına nasip olmuyor. Anlatıyorsun, dinlemiyor. Hatta duyduğuma göre bazıları diyormuş ki, “Ben ne yapmışım ki tevbe edeceğim.” Cehalete bak. Peygamber aleyhisselatu vesselam, bir hadisi şerifinde “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.” (Buhârî, Daavât 3.) buyuruyor. Bir başka hadis-i şerifinde ise, “Muhakkak ki kalbime bazı haller olur, ben de günde yüz defa tövbe istiğfar ediyorum.” (bk. Müslim, Zikir, 41; Ebu Davud, Vitir, 26) buyuruyor. O böyle derken biz kimiz ki tevbe etmeyelim? Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “Ey insanlar! Allâh’a tevbe edin ve O’na istiğfâr edin! Muhakkak ki ben her gün yüz defa, hattâ yüzden daha fazla, Allâh’a tevbe ediyor ve O’na istiğfâr ediyorum.” (Ahmed, IV, 261) diyerek bize teve etmeyi emrediyor. Ahiret Çok Zordur Bakmayın, böyle rahatız şimdi, sorgu yok, cevap yok. Bakın sahih-i Buhari’de rivayet ediliyor: “Kıyâmet günü insanlar Mahşer yerinde öyle terleyeceklerdir ki; dökülen ter, yetmiş zirâʻ derinliğinde yere geçecek, daha sonra yükselerek ağızlarını gemleyecek ve hattâ kulaklarına ulaşacaktır.” (Buhârî, Rikak, 47) Sahih- i Müslimdeki rivayet de şöyledir: “Güneş, kıyâmet günü insanlara bir mil mesâfe kalıncaya kadar yaklaştırılır. İnsanlar, işledikleri kötü amelleri kadar tere batarlar. Kimi topuklarına, kimi dizlerine, kimi de kuşak yerlerine kadar ter içinde kalır; bazılarının da ter âdeta ağızlarına gem vurur.” (Müslim, Cennet, 62; Tirmizî, Kıyâmet, 2/2421) Böyledir işte, eğer Allah merhamet etmezse ahiret günü halimiz çok zordur. Bakmayın, biz bu dünyadayken nefse öyle geliyor ki, bu dünya hayatı bitmeyecek, hep böyle olacak. Bilelim ki, ahiretin zamanı sanki bir deniz gibi, dünya zamanı ise, hani denize bir iğne batırırsın; iğneyle ne kadar su gelecek? İşte o iğneyle gelen su, dünyada geçireceğimiz ömrümüzün ahirette kalacağımız zamana nisbeti gibidir. Böyle olduğu için, sanki hep dünyada kalacağız gibi gelmesin, nefs öyle zannettiği için böyle gafildir, rahattır ama biz ona inanmayalım. “Şimdi dünyadan ayrılıyorum, ahirete gidiyorum,” diye düşünelim, öyle gayret gösterelim. Ebu Hüreyre radıyallahu anh buyuruyor ki, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün şöyle sordu: Size en hayırlınızın kim olduğunu haber vereyim mi? “Evet Ya Rasulallah,” dedik. “Sizin en hayırlınız, kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır;” dedi ve ilave etti: “En şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır.” (Tirmizi fiten 76) Daima biz kendimizi mümin kardeşlerimize öyle gösterelim ki, bizden hayır ümit etsinler, şer beklemesinler. İşte böyle olursak insanların en hayırlısıyız demektir. İman çok kıymetlidir ama sadece kuru bir iman ile, salih amel yapmazsak, günah yaparsak bu ğururdur, yani kendimizi aldatmaktır. Çünkü ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor: “Muhakkak ki Ben, tövbe edenler, iman edenler, salih amel yapanlar ve sonra hidayete uyanlar için mutlaka Gaffar’ım (günahlarını bağışlarım).” (Taha; 82) Daima iman ile beraber, amel-i salihi de zikrediyor, Allah-u Zülcelâl. İmanla beraber amel-i salih yaparsa, hidayete uyarsa onların hatalarını bağışlarım,” buyuyor. Başka bir ayet-i kerimede, “Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti muhsinlere çok yakındır.”(Araf, 56) buyuruyor. İbadetle beraber insanlara iyilikle, şefkatle, merhametle davrandığı zaman, Allah’ın rahmeti ona yakındır, buyuruyor, Allah-u Zülcelâl. Bunların hepsi bize ibrettir. Elimizden geldiği kadar imanla beraber amel-i salih yapmamız lazımdır. Bir ikaz vardır, Allah-u Zülcelâl tarafından; ayet-i kerimeden şöyle buyuruyor: “Zalimlerin yaptıkları şeylerden Allah’ı habersiz sanma. Ancak onları gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 42) Yani Allah azze ve celle bütün yaptığımız amellerimizden haberdardır, biliyor. Hatta bizden daha iyi biliyor. Biz bazen gaflete dalıyoruz, önümüze ne gelirse yapıyoruz. Allah-u Zülcelâl ise şah damarımızdan daha yakındır. Onun için, ona karşı çok doğru, müstakım olmamız lazımdır. Hadis-i şerifte şöyle buyuruyor Peygamber aleyhisselatu vesselam: “Allah sizin mallarınıza ve suretlerinize bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 32) Onun için elimizden geldiği kadar önümüze ne gelirse, hayır ise, “Ya Rabbi senin için yapıyorum.” Günah ise, “Ya Rabbi senin için yapmıyorum,” diyelim. Niyet böyle olduğu zaman Allah’ın yanında makbul olur inşallah. Kalbimi Sabit Kıl! Peygamber aleyhisselatu vesselam daima şu duayı yapardı: “Yâ Mukallibel kulûb sebbit kalbî ‘alâ dînike” “Ey kalpleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!” Hz. Enes radıyallahu anh bir gün sordu: “Ya Resulallah, Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?” Şöyle cevap verdi: “Evet! Kalpler, Rahmân’ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir.” (Tirmizi, Kader 7) Peygamber aleyhisselatu vesselam bu duayı çok okuyordu, “Ya Rabbi, kalbimi dinin üzere sabit kıl. Daima imanla yaşayalım, ölünceye kadar imanımızı muhafaza eyle,” diyordu. Öyleyse biz de bu duayı çok okuyalım. Namazlardan sonra olsun, sabah kalkınca, sair zamanlarda hep okuyalım. Böyle dua edelim, Allah’a yalvaralım ki, Allah-u Zülcelâl de imanımızı muhafaza edecek inşallah. Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor hadis-i şerifinde: “Şüphesiz Adem oğlunun kalbi serçe kuşu gibidir, yedi defa döner, çevrilir durur.” (Camiu’s-Sağir, 2342) Biliyorsunuz serçe kuşu çok hareketlidir. Kalbin halleri de öyle değişiyor. Bir anda Allah-u Zülcelâl’in muhabbeti, bir anda gaflet geliyor, böyle dolaşıyor. İşte onun için Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor: “Kalbimi dinin üzere sabit kıl” Bir bakıyorsun kalp taate meyilli oluyor, bir bakıyorsun günahlara meyilli oluyor. Böyle olduğu için, ancak Allah-u Zülcelâl bizim kalbimizi dini üzere muhafaza eder ve sabit tutar. İmanı, insanın kalbinde bir ağaca benzetelim. O ağaç, eğer Arabistan gibi sıcak bir yerde olsa, sulamazsan kurumaz mı? Kurur öyle değil mi? Bu zamanda da imanı kurutacak sebepler çoktur. Onun için elimizden geldiği kadar, ibadet, zikir, taat yapalım, o zaman o iman ağacına su vermek yerine geçer, imanımız diri kalır. Günahlar, isyanlar, kalbimizdeki iman ağacını kurutan kuraklık ve sıcaklık gibidir. Onlardan dolayı iman ağacımız kuruduğu zaman ona ibadetle, zikirle, taat ile su verdiğin zaman o ağaç yeşil kalacaktır. Tevbe de iman ağacı için hayat suyu gibidir, onu kurutmaz. Bahusus işte tevbe için gelmeniz kalbinizdeki imanı diri tutar. Allah-u Zülcelâl, “Allah tevbe edenleri ve günahtan kendini temizleyenleri sever,” diye ayette buyuruyor. Onun için tevbenin kıymetini bilelim, mümin kardeşlerimize de anlatalım. İtikadı Bozuk Kişilere Dikkat Edin Duyuyorum, imanın kökünü kazımak isteyenler var. Peygamber aleyhisselatu vesselamdan bu zamana kadar bütün evliyaların, âlimlerin söylediklerini, şimdi çıkan bir kişi, iki kişi veya üç kişi kalkıp, “Onlar yalan söylemişlerdi, doğru söylememişlerdi, ben doğruyu söylüyorum,” diyorlar. Akıl kabul eder mi bunu? Ben onların yerine hayâ ediyorum. Bazı mümin kardeşlerimiz de cehaletten onlara uyuyorlar. Onlar böyle söylüyorlar, bazı kişiler de ağızları açık onları dinliyor. Bir kişi de çıkıp onların ağzını kapatamıyor mu? “Sen ne diyorsun? Bu zamana kadar tevatür ile gelmiş bir din hakkında, ne konuşuyorsun?” diyemiyor mu? Bir kişi demiş, mahsus böyle inancı bozuk olan, insanları ehl-i sünnet alimlerinden uzaklaştırmak isteyen bir kişiye gidip soru sormuş: “Bana cevap,” demiş. O itikadı bozuk kişi dalga geçmek için demiş ki: “ Sana Kur’an-ı Kerim’e göre mi hüküm vereyim, imam Malik’e göre mi hüküm vereyim?” O da diyor ki: “İmam-ı Malik’e göre cevap ver.” O itikadı bozuk adam diyor ki: “Kur’an-ı Kerim dururken İmam Malik’in görüşünü mü istiyorsun?” O adam da cevap veriyor: “İmam-ı Malik, Kur’an-ı Kerim’i senden daha iyi biliyor, ondan hüküm çıkarmak hususunda senden daha alimdir. Onun için onun görüşü, senin kendi anlayışına göre vereceğin cevaptan daha çok Kur’an-ı Kerim’e uygundur.” Ne kadar güzel söylemiş, öyle değil mi? Ehl-i sünnet alimlerin hepsi, bu zamanda ortaya çıkan itikadı bozuk bu kişilerden daha iyi dini biliyorlar. Ama maalesef böyle insanlar çıkmışlar. İşte bunun için diyorum, tevbeyi anlatın. Çünkü Allah’ın sevdiği bir yoldur tevbe, onlar da imanlı olarak dünyadan ayrılırlar inşallah. Allah’ın Rububiyet Makamı Çok Yücedir İnsan -neuzubillah, o Rububiyet yani Rablik makamından korkmadığı zaman her şeyi yapabilir. Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor ki: “Eğer Allah’ın rahmeti olmasa kimse kendini kurtaramaz, hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez.” “Sen de mi ya Resulallah!” dediklerinde de, “Evet ben de; meğer ki Rabbim beni deniz gibi rahmetine daldırmış olmasa ben de giremem.”(Buharî, Rikak,18; Müslim, Münafikîn, 71-73). Manası nedir, demek ki, Allah’ın Rububiyeti çok azimdir, Allah çok kudret ve azamet sahibidir, hiç kimse Allah’ın hakkını yerine getiremez. Melekler dahi, bak, onlar ne yemek yiyorlar, ne uyuyorlar, devamlı Allah’a ibadet ediyorlar. Ona rağmen “Ya Rabbi, senin hakkını yerine getiremedik,” diyorlar. Ama insanlar cehaletleri yüzünden Allah’ın Rububiyet makamını bilmediği için, korkmuyorlar. Onun için böyle haddini bilmezlik ediyorlar. Hani nasıl ki ufak bir çocuk, babasıyla beraber hayvanat bahçesine gitmiş, orada aslanın sırtına binmek istiyor, yılan ile oynamak istiyor. Çocuktur, onlardaki tehlikeyi bilmiyor, istiyor. Ateşi eline almak istiyor, çocuk işte… İşte biz de Allah’ın hakkını bilmediğimiz için adeta o çocuk gibi kendimizi tehlikeye atmış oluyoruz. Bir baba böyle bir durumda çocuğunu serbest bırakır mı? İşte alimler de bize, dinimizi dosdoğru anlatmak suretiyle, tehlikelerden koruyor. İşte Allah-u Zülcelâl’in makamı çok yücedir, ona karşı günahın çok tehlikeli olduğunu bilmemiz lazımdır. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor ki: “O gün, (dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: ‘Keşke Peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım! Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim! Meğer bana uyarıcı mesaj geldikten sonra o dost bildiğim kişi bu mesajdan beni saptırmış!’ İşte şeytan insanı (böyle) çaresizlik içinde yapayalnız bırakır.” (Furkan, 25/27-29) Elini ısırmak demek, öyle pişmanlık duymak demektir. Çok büyük hasretle, yaptıklarına pişmanlık duymak demektir. Ata isminde bir müfessir diyor ki, “Hatta ellerini yiyorlar.” İşte önümüzde böyle günler var. Âlimler bize bunları anlatıyorlar ki kendimizi o hasaretten, pişmanlıktan kurtaralım. Allah-u Zülcelâl’in Makam-ı Rububiyetine karşı takvasızlıktan kendimizi muhafaza etmek için daima Allah’ın ibadetine sarılalım, günahlardan kendimizi muhafaza edelim, Allah’ın emir ve nehiylerini yerine getirelim. Allah’ın rahmetine vesile olan şeyleri yapalım, gazabına sebep olan şeyleri yapmayalım. Şayet bir hata yaptıysak da hemen tevbe edelim. Mümin kardeşlerimize de tevbeyi anlatalım. Bir mümin kardeşimizin tevbe etmesine vesile olursak, kıyamet gününde onunla birbirimize muhabbetle sarılacağız, “Sen bana yardımcı oldun, Allah razı olsun,” diye. Birbirlerini günaha sevk edenler de birbirine lanet edecekler, “ Allah sana lanet etsin, sen beni bulaştırdın,” diye. Allah-u Zülcelâl cümlemize razı olacak şekilde amel-i salih nasip etsin. O bizi kendi nefsimize bırakmasın, nefsimizi hayırlarda kullansın, inşallah.

23 Eylül 2019 Pazartesi

Camilere saygı

Camide riayet edilmesi gereken hususlar nelerdir? CEVAP Bazıları şunlardır: 1- Camiye girenin orada namazı bekleyenlere selam vermesi iyi olur. Fakat camide sünneti kılıp, farzı beklerken, dışarıdan gelenin selamını almak, sünnet ile farz arasında bir şey okumak, konuşmak ve nafile namaz kılmak sünnetin sevabını yok eder. Vakit az ise, tefekkür veya kalben zikretmeli, vakit fazla ise, kaza namazı kılmalı! Eğer Kur’an-ı kerim okunuyorsa, dinlemek çok sevaptır. Sabahın sünnetini evinde kılıp gelen kimse de, camiye gelince, konuşmaz, sesli olarak bir şey okumaz. 2- Camiye girince ön safa durmalı, yaşlılar var diye geride durmamalı! Birinci safta yer varken, ikinci safta durmak mekruhtur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İmamın arkasında durana 100, onun sağındakilere 75, solundakilere 50 ve diğer saflardakilere de 25 sevab verilir.) [Şir’a] (Mescide inen rahmet, önce imama, sonra sağ taraftakilere, sonra da diğer saflara gider.) [Deylemi] (Allahü teâlâ, ilk saftakilere rahmet eder, melekler de ilk saftakilere dua ve istigfar eder.) [Ebu Davud, Nesai, İ. Ahmed] (En hayırlı saf, ilk saftır. Sevabı en az olan da geri saflardır.) [Müslim] (İlk safın fazileti bilinseydi, oraya geçmek için kur’a çekilirdi.) [Müslim] (Namaz kılarken [cemaat içinde] daha faziletli olanlara ilk safta, ötekilere de, son safta bulunmak nasip olur.) [Müslim] Cennete girmek için ne yapacağını soran bir zata, Peygamber efendimiz, (Müezzin veya imam ol) buyurdu. O da, (Yapamam) dedi. (O hâlde namazını ilk safta kıl!) buyurdu. (Buhari) Ön safa geçerken kimseyi rahatsız etmemeli. Rahatsız etmemek niyetiyle arka saflarda kılmak daha sevabdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Halkı incitmemek için ön safa geçmeyen, iki misli sevaba kavuşur.) [Taberani] 3- İmamın arkasında durmak daha sevabdır. Daha sonra sağ taraf gelir. Caminin sağ tarafında durmak sola göre daha sevab olduğu için, sağı tercih etmeli. Eğer sağı tercih eden çok olup sol boş kalırsa, o zaman solu tercih etmek daha çok sevab olur. Peygamber efendimiz, mescidin sağ tarafında bulunmanın daha sevap olduğunu söyleyince, Eshab-ı kiram, mescidin sağ tarafını doldurmaya başladı. Sol tarafta açıklık kaldı. Bunu gören Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Mescidin solundaki açıklığı dolduran, iki misli sevab kazanır.) [Taberani] Demek ki, önce sağ tarafa durmak sol tarafa durmaktan daha sevabdır. Solda boşluk kalırsa burayı doldurmak, sağ tarafta durmaktan daha sevabdır. 4- Büyük camide cemaat bir saf da olsa, yine sık durmak gerekir. Safların sık olması, rahmetin gelmesine sebep olur. Saflar sıklaştırılıp omuzlar birbirine sıkıca değmelidir! Eshab-ı kiram safta çok sık durduğundan elbiselerinin omuzları eskirdi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Namazda omuz omuza sık durun! Açıklıkları kapatın ki, şeytan girmesin!) [Hakim] (Hak teâlâ safı sıklaştırana rahmet eder, safta boşluk bırakana gazap eder.) [Nesai] (Saftaki boşluğu dolduranın günahları affolur.) [Bezzar] 5- Büyük camide ayaklar ile secde yeri arasından, küçük camide, ayakları ile kıble duvarı arasından geçen günaha girer. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimse, namaz kılanın önünden geçmenin, ne kadar çok günah olduğunu bilseydi, geçmeyip, yüz yıl beklemeyi tercih ederdi.) [İbni Mace] Herkesin gelip geçeceği yere durana da günah olur. Ancak ön safta boş yer var iken, boşluğu doldurmak için namaz kılanın önünden geçmek günah olmaz. Çünkü bu kimse, kendisine olan hürmeti kaldırmış demektir. Namaz kılanın önünden, insan veya hayvan geçmekle namaz bozulmuş olmaz. Namazı bir sütre, yani direk gibi bir şeyin arkasında kılmak gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Namaza dururken sütre koyun! Geçmek isteyene mani olun!) [İbni Mace] [Geçene işaretle, yüksek sesle okumakla mani olmak caiz ise de, bunları yapmamak daha iyidir.] 6- Camide konuşmak, gülmek, şakalaşmak sevapları yok eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Mescitte dünya kelamı söyleyenin ağzından kötü bir koku çıkar. Melekler, “Ya Rabbi, bu kulun mescitte söylediği kelamdan dolayı, ağzından çıkan fena koku bizleri rahatsız ediyor” derler. Hak teâlâ da buyurur ki: “İzzim celalim hakkı için, onlara büyük bela veririm.”) [Ey Oğul İlm.] Camiye girince, önce iki rekat tehıyyet-ül-mescid namazı kılıp veya başka ibadet yapıp, itikâfa niyet ettikten sonra, yüksek sesle olmamak şartı ile konuşmak caizdir. İhtiyaç olmadan mescitte konuşulmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ahir zamanda bazı kimseler, mescidlerde dünyadan konuşacaklar, dünya kelamı söyleyecekler. Onlarla beraber olmayın! Allahü teâlânın böyle kimselerle işi yoktur.) [İbni Hibban] Mescide girince, farz veya başka namaz kılınınca, tehıyyet-ül-mescid namazı da kılınmış olursa da, sünnete veya farza başlarken, (Vaktin sünnetine ve tehıyyet-ül-mescid namazına) diye niyet edilirse, niyetinin de sevabını alır. 7- Sünnet ile farz arasında dua, sure veya üç İhlas okumamalı. Hele bunu âdet haline getirmek bid’attir. İbadetlere ilave yapmak dini değiştirmek olur. Hadis-i şerifte, (İbadetleri bizim gibi yapmayan bizden değildir) buyuruluyor. Peygamber efendimiz nasıl ibadet etmişse, mezhebimiz bunu nasıl bildirmişse, o şekilde ibadet edilir. (Şunu da yapalım, ötekini de ilave edelim) demek, dinde reform olur. Asla caiz olmaz. Sünnet ile farz arasında bir şey okumanın sünneti iskat [iptal] edeceği Bahr-ür-raık’ta da yazılıdır. 8- Cemaatle namaz kılınırken, sünnete başlamak mekruhtur. Sabah sünnetini kılmamış olan, sünneti kılarsa, cemaat ile namazda oturmayı da kaçıracağını anlarsa, sünneti kılmaz, hemen imama uyar. Cemaat ile ikinci rekatta oturabileceğini anlarsa, sünneti caminin dışında, sofada [holde] çabuk kılar. Hol yoksa, içerde direk arkasında kılar. Böyle yer yoksa sünneti kılmaz. Çünkü, cemaat ile kılınırken, nafile kılmak mekruhtur. Mekruh işlememek için sünnet terk edilir. Cuma günü imam minbere çıkınca sünnete başlamak da mekruhtur. 9- Camide farzı yalnız kılmış olan, öğle ve yatsı namazlarında, yanında cemaatle namaz kılınmaya başlanırsa, ya cemaate uyup nafile olarak kılar veya camiden çıkar. Diğer üç namazı yalnız kılmış olanın, cemaat ile kılınırken bile, cemaate uyup nafile olarak kılamayacağı için, camiden çıkması vacip olur. Çünkü, orada bulunup da cemaate uymamak günahtır. 10- Soğan, sarmısak gibi pis kokulu şey yiyerek, camiye gelmek de doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sarmısak yiyen, kokusu gitmeden mescidimize yaklaşmasın, insanın rahatsız olduğu şeylerden melekler de rahatsız olur.) [Taberani] Yağlı, kirli ve pis kokan iş elbisesiyle, kirli ayakla camiye gelip halkı rahatsız etmemelidir! Bazıları sigara kokusundan da rahatsız olur. Onun için ağzında ve elbisesinde sigara kokanlar da temizleyip, kokuyu giderdikten sonra camiye gelmelidir. Çıplak ayakla namaz kılmak Hanefi’de mekruhtur. Çorabı kirli olan ve temiz çorap da bulamayan kimse, halkı rahatsız etmemek, yani haram işlememek için çorapsız namaz kılabilirse de, mekruh işlememek için daha önceden tedbir alıp, eski de olsa, temiz çorapla camiye gelmelidir. Müslümanların vücutları, elbiseleri, çamaşırları, yemekleri temiz olur. Temiz olunca da mikrop ve hastalık bulunmaz. Kur’an-ı kerimde, (Temiz olanları severim) buyuruluyor. (Bekara 222) Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Müslümanlık temizlik dinidir. Temiz olun! Cennete ancak temiz olanlar girer.) [Deylemi] 11- İtikâfa niyet edenler hariç, camide bir şey yiyip içmek mekruhtur. Onun için camiye girerken itikâfa niyet etmelidir. Ondan sonra ihtiyaç olursa yiyip içmek mekruh olmaz. 12- Camide oturmak sevaptır. Hadis-i şerifte, (Beş şey ibadettir: Az yemek, camide oturmak, Kâbe’ye, Mushafa ve âlimin yüzüne bakmak) buyuruldu. (Deylemi) Camiye kötü niyetle, mesela ayakkabı çalmak için giren, günah işlemiş olur. Caminin Allahü teâlânın sevdiği yer olduğunu düşünen kimse, burayı ziyarete de niyet ederse sevabı daha çok olur. Namaz kılmayı beklemek için, camide itikâf edip ahireti düşünmek için, vaaz dinlemek için de niyet ederse, her niyeti için ayrı sevaba kavuşur. 13- Çok kimse, sandalyeye, koltuğa oturmaya alıştığı için camide diz üstü oturamıyorlar. Ya bağdaş kuruyorlar veya ayaklarını dikerek oturuyorlar. Mecbur kalmadıkça, böyle oturmak edebe uygun değildir. Kur’an-ı kerim okumak Allahü teâlâ ile konuşmak demektir. Kur’an-ı kerim okunurken yaylanıp oturmak çirkin olur. Tesbih çekerken, zikrederken de mümkün mertebe diz üstü oturmaya gayret etmelidir. Müslümanların yanında da edepli oturmak gerekir. Peygamber efendimiz, kızının yanında bile bir defa olsun, ayağını uzatıp oturmamıştır. Evliyadan bir zat, diz üstü oturmakla yorulmuş, biraz da bağdaş kurayım demiş. Bağdaş kurup otururken, (Köle efendisinin yanında böyle mi oturur?) diye bir ses gelir. O da artık ömür boyu hep diz üstü oturur. Kul olan da zaruret olmadıkça, Rabbinin huzurunda edepli oturmaya çalışmalıdır. 14- Müezzinlik yapanların bazı hususları bilmesi gerekir. Mesela yürüyerek ikamet okunmaz. İkamet okurken el bağlanmaz. Üç istigfar, namazların sonunda okunur. Sabah ve ikindinin farzından selam verip Allahümme entesselamü... dedikten sonra, öğle, akşam ve yatsıda ise son sünnetten sonra okunur. Müezzin, cemaatle namaz kılınırken arkada bir yerde durmaz, cemaatle beraber safa girer. Cemaatten arkada müezzin yeri denilen yerde yalnız başına durması mekruhtur. 15- Evde, camide veya minarede ezan kıbleye karşı okunur. Hayyealessalah derken sadece yüzü sağa, hayyealelfelah derken yüzü sola döndürmek sünnettir. Vücut döndürülmez. Minarede ise dönerek okurken de, göğüs kıbleden başka yöne döndürülmez. Ezan okunurken, Resulullah efendimizin ismini işiten, iki elin baş parmaklarını, gözlerinin üstüne koyarak, (İki gözümün nurusun sen ya Resulallah) der. Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık, ezan okunurken, Resulullahın ismini işitince, iki baş parmağının tırnağını öpüp gözlerine sürdü. Peygamber efendimiz, sebebini sorunca, (Ya Resulallah, senin mübarek isminle bereketlenmek için) dedi. Peygamber efendimiz, (Güzel yaptın. Böyle yapan göz ağrısı çekmez) buyurdu. 16- Atalarımız, camileri loş yapmışlardır. Fazla aydınlıkta kılmak, huşua engel olur. Bu bakımdan camilerde fazla ışık yakmak hem huşua mani olmak, hem de israf yönünden mahzurludur. Mübarek gecelerde, camide fazla ışık yakmak ise bid’attir. Kitap okurken, Kur’an-ı kerim çalışırken veya başka bir ihtiyaç halinde, ihtiyaç miktarı fazla ışık yakmakta mahzur olmaz. 17- Hiç zarar vermese de, camiye küçük çocuk getirmek mekruhtur. Zarar verir, kirletirse haram olur. Hadis-i şerifte (Camiye çocuk ve deli koymayın) buyuruluyor. (İbni Mace) Namaza alıştırmak için yedi yaşından büyük çocukları, zarar vermiyorsa getirmek iyi olur. 18- Cemaate yetişilemeyecek bile olsa, yine camiye giderken koşmamalı. Peygamber efendimiz, (Namaza giderken koşmayın!) buyurdu. Cemaate yetişebilmek için koşmak mekruhtur. 19- Yolda konuşmayacaksa, sabahın sünnetini evde kılmalı. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Sabahın sünnetini evde kılmak, rızkın bereketine, ev halkı ile iyi geçime ve imanla ölmeye sebep olur.) [İmad-ül-islam] 20- İmamın, son sünneti, farzı kıldığı yerde kılması mekruhtur. Cemaatin aynı yerde kılması caizdir. Yer değiştirmek için birini çekip ona sıkıntı vermemelidir. 21- Camide hikmet, güzel ahlak, nasihat bildiren şiir ve ilahileri ara sıra okumak günah değildir. Devamlı böyle vakit geçirmek mekruhtur. 22- Camilerde birinci cemaatin imamı mihrapta kıldırmazsa, mekruh olur. İmamı ve cemaati belli kimseler olan her camide, vakit namazları, imam mihrapta olarak, cemaat ile kılındıktan sonra, tekrar cemaatler yapılabilir. Ancak sonraki cemaatler, mihraptan başka yerde kılmalı! (Eğer sonraki cemaatin imamı mihrapta bulunur, ezan ve ikamet okunmazsa, mekruh olmaz) diyen âlimler de vardır. İhtiyaten sonraki cemaatler mihrapta kılmamalıdır! Yol kenarlarındaki belli bir imamı olmayan mescidlerde, ezan ve ikamet okunarak, mihrapta veya mescidin başka yerinde cemaatler yapılabilir. (Halebi) 23- İmam efendi, namazı uzatıp cemaati rahatsız etmemelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (İmam olunca namazı hafif kıldırın! Cemaatin içinde, küçük, yaşlı, hasta ve ihtiyaç sahibi olabilir. Yalnız kılarken uzatabilirsiniz.) [Buhari] (İmam olan, Allah’tan korksun, imamlık ettiklerinin sorumluluğunu yüklendiğini bilsin! Eğer imam namazı eksiksiz kıldırırsa, cemaatin sevabı kadar da imama sevap verilir. Eğer eksik kıldırırsa, günahı yalnız imama olur.) [Taberani] 24- Yalnız namaz kılan, selam verirken hafaza meleklerine niyet eder. Cemaatle kılan, meleklerle birlikte sağındaki, solundaki cemaate de niyet eder. 25- Camiye giren kimse, ikamet okunup farza başlandığını görünce, hemen imama uymalıdır. Çünkü cemaatle namaz kılınırken sünnet kılmak mekruhtur. Sabah namazının farzı kılınırken camiye gelen, cemaatten ayrı bir yerde sünneti kılıp, sonra imama uyar. Eğer sünneti kılınca cemaate yetişemeyeceğini zannederse, hemen imama uyar. Artık farz kılındıktan sonra da bu sünneti kılamaz. Çünkü sabah namazının farzı kılındıktan sonra sünnet kılınmaz. Öğleyin camiye gelen, ikamet okunmuş veya farza durulmuşsa, o da hemen imama uyar. Farzı kıldıktan sonra kılamadığı ilk sünneti kılar. Sonra da son sünneti kılar. Yatsı namazının farzı kılınırken camiye gelen kimse ise, öğle namazında anlatılan gibi hareket eder. (Halebi) İkindi namazının farzı kılınırken camiye gelen kimse, hemen imama uyar. Farzdan sonra da artık sünneti kılmaz. Çünkü ikindinin farzından sonra nafile kılmak mekruhtur. Fakat kaza namazı kılmak caizdir. Akşama kırk dakika kalıncaya kadar kaza namazı kılınabilir. Camiye girip, cemaat başlamadan ikindinin sünnetini iki rekat olsun kılma imkanı varsa, iki kılmalıdır. Peygamber efendimizin, ikindinin sünnetini iki rekat kıldığı zamanlar da olmuştur. Eshab-ı kiramdan, (Resulullah, ikindinin farzından önce, iki rekat namaz kılardı) rivayetleri de vardır. Camilerde yapılan bazı hatalar Sual: Camilerde genellikle yapılan hatalar nelerdir? CEVAP Abdest alırken ayaklar üç kere yıkanmıyor, üç kere hilallenmiyor, kaplama mesh sünneti yapılmıyor. Gerek ayakları üç defa yıkama sünnetine ve gerekse kaplama mesh sünnetine riayet etmelidir. Hadis-i şerifte (Unutulmuş, terkedilmiş bir sünnetimi ortaya çıkarana, yüz şehit sevabı vardır) buyuruldu. (Hakim) Abdest alıp ıslak ayakla camiye girilmemeli. Çıplak ayakla, kolları kısa ve başı açık namaz kılmak mekruhtur. Kameti yürüyerek yapanlar, kamet getirirken ellerini bağlayanlar oluyor. Böyle yapmak mekruhtur. Evinde ezan okurken de elleri kulaklara koymalı, ezan okurken göğsünü kıbleden çevirmemelidir. Camilerde kimisi ayakları çok açıyor, kimisi de hiç açmıyor. Hanefi’de ayakların dört parmak kadar açılması sünnettir. Şafii’de bir karış kadar açılır. Tekbir alırken avuç içleri yüze karşı tutanlar oluyor ve parmaklarını bitiştirenler çıkıyor. Tekbir alırken avuç içleri kıbleye karşı getirmek ve parmakları kendi haliyle açık bırakmak gerekir. Secdeden kıyama kalktıktan sonra ayaklarını dört parmak kadar açanlar oluyor. Secdeden kalkmadan önce açmak gerekir. Tehiyatta otururken dizler tutulmaz, parmaklar diz hizasında olur. Tehiyatta parmaklar kendi halinde açık kalır. Hanefi’de tehiyatta iken parmak kaldırmak sünnet, mekruh, haram diyen âlimler vardır. Parmak kaldırılmamalı. Şafii’de parmak kaldırmak sünnettir. İki kişi cemaatle namaz kılarken biri yarım metre kadar geride duruyor. Aynı hizada durmak gerekir. Sadece imamdan öne geçme ihtimaline karşı, imamdan bir topuk kadar geri durmak iyi olur. Sünnetle farz veya farz ile sünnet arasında konuşanlar çok oluyor. (Kamet getir, pencereyi kapa, saftaki, boşluğu doldur, buyurun siz geçin) gibi sözler söyleniyor. Hatta bir yerden gelmiş arkadaşına hoş geldin diyorlar. Camide sünneti kılıp, farzı beklerken, dışarıdan gelenin selamını almak, sünnet ile farz arasında bir şey okumak, konuşmak ve dua okumak, zikir çekmek sünnetin sevabını yok eder. Bazı âlimlere göre sünneti yeniden kılmak gerekir. Vakit az ise, tefekkür veya kalben zikretmeli, vakit fazla ise, kaza borcu var ise, kaza namazı kılmalıdır. Secdede parmakları kapalı tutmalı, dirsekleri yere koymamalı, iki yana da çıkarıp sağ ve solundakileri rahatsız etmemelidir. İmam selam verince cemaat hemen ayağa kalkıyor. Kalkmadan önce, otururken Allahümme entesselâm ve minkesselâm tebârekte yâ zelcelâli velikrâm demeli. Öğle, akşam ve yatsıda, sünnetler kılınıp namaz bitince, ikindi ve sabah namazının farzını kılınca, Allahümme entesselam... dedikten sonra, üç kere istigfar söylenmiyor. Bazıları da Allahümme entesselamdan önce söylüyorlar. Bu da yanlıştır. Küçük mescidlerde, namaz kılanlar varken, yüksek sesle Kur’an okuyanlar oluyor. Onların şaşırmasına sebep olmamalı. İmam Kur’an okurken namaz kılmak, hele sünnet veya nafile kılmak çok yanlıştır. Ömür boyu kılınacak sünnet ve nafileler, Kur’an-ı kerimi dinleme farzının sevabına erişemez. Camide kıbleye ayak uzatanlar, biçimsiz şekilde oturup tesbih çekenler oluyor. Özürsüz böyle yapmak uygun değildir. İmam namaza başlayacağı zaman sünnete başlamamalı. Başlanmışsa, iki rekat kılıp selam vererek imama uymalıdır. Tefekkür eder Sabahın sünnetini evinde kılıp, camiye gelen kimse, konuşmaz, sesli olarak bir şey okumaz. Dudağını kıpırdatmadan kalbinden kelime-i tevhid okuyabilir veya tefekkür eder. Eğer kazaya kalmış namazı varsa, kaza kılar. Kur’an-ı kerim okunuyorsa dinler. Sabah namazının farzı ile sünneti arasında okunması bildirilen dualar vardır. Bu duaları sabah namazının sünnetinden önce veya farzdan sonra okumalıdır. Çünkü, İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Sünnetten sonra yalnız, (Allahümme entesselam...... ikram) denir. Fazla bir şey okunursa, sünnet namazı, sünnet olan yerinde kılınmamış olur. Bazı âlimler, “Sünnet sakıt olur, tekrar kılınması lazım olur” buyurdu. Farzdan sonra olan sünneti (Allahümme entesselam....) dedikten sonra, daha fazla geciktirmek mekruh olur. Resulullah efendimiz, farzdan sonra, (Allahümme entesselam...) diyecek kadar oturup, hemen son sünnete başlardı. Hadis-i şeriflerde, namazlardan sonra okunmaları bildirilen “Evrâd” son sünnetlerden sonra okunur. Çünkü sünnet namazlar, farzların devamıdır. Son sünnetlerden sonra okumaya, farzdan sonra okumak denilir. (Resulullah farz namazdan sonra Tesbih, Tahmid, Tekbir ve Tehlil okurdu) demek, (Son sünnetlerden sonra okurdu) demektir. (Redd-ül Muhtar) Bunlar, Hanefi mezhebine göredir. Şafii mezhebinde durum farklıdır. Herkes kendi mezhebine göre amel etmelidir. Mesela bir Hanefi, “Şafiiler imam arkasında Fatiha okuyor” diye Fatiha okursa, tahrimen mekruh işlemiş olur. Namazı iade etmesi vacip olur. Camide ilahi okumak Sual: Büyük camide birkaç imam var. İmamlar sıra ile namaz kıldırıyor. İmamın biri, kendi sırası gelince, namazdan sonra ilahi ve şiir okuyor. Hep aynı ilahiyi okuyor. Böyle ilahi okuması bid’at midir? CEVAP Mümini kötülemek, şehevi aşk, ahlaksızlık gibi haram şeyler bulunan şiiri okumak tahrimen mekruhtur. Vaaz, nasihat, hikmet, Allahü teâlânın nimetleri bulunan, müminleri öven şiirleri yani ilahi ve mevlidi teganni etmeden okumak sevap ve tarihi şiirleri ara sıra okumak mubah ise de, şiirle meşgul olmak makbul değildir. Camilerde ilahi ve mevlidleri [namaz kılanlara mani olmamak şartı ile], ara sıra okumak caizdir. Her zaman okuyup, âdet haline getirmek caiz değildir. (Redd-ül Muhtar) İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: İlahi, kaside ve Kur'an-ı kerimi teganni ile okumak ve dinlemek, bizim yolumuzda yasaktır. (1/266 ve 3/7) Şiir, vezinli söze denir. Nağme bulunmayan güzel sesi dinlemek mubahtır. Sıkıntı gidermek için, nağme ile, kendi kendine okumak caiz diyenler vardır. Fakat, başkalarını eğlendirmek veya para kazanmak için okumak haramdır. (Ahlak-ı alai) Görüldüğü gibi, imamın ilahiyi âdet haline getirmesi uygun olmaz. Camide koku sürmek Sual: Bizim mahallenin muhtarı camide bazen yanındakilere esans sürer. Emekli bir hoca, "Bana verme bu bid'at" diyerek camide huzursuzluğa sebep oldu. Camide koku sürmek bid'at midir? CEVAP Günah olan bid'at dinde değişiklik yapmak demektir. Esans sürmekle dinde değişiklik yapılmıyor. Camide koku sürmek belki dikkati çeker, rahatsız olan olabilir, istemeyene de koku sürmüş olunabilir. Ama bid'at demek uygun olmaz. Koku sürünmek sünnettir. Güzel kokuyu reddetmek sünnete aykırıdır. Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, Resulullah (Güzel kokuyu reddetmezdi) buyuruluyor. Koku hakkında bildirilen hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir: (Şu üç ikram geri çevrilmez: güzel koku, süt ve minder veya yastık.) [Tirmizi] (Güzel bir koku ikram edilen, onu sürünsün ve reddetmesin.) [Taberani, Hakim] (Verilen reyhanı reddetmeyin. Reyhan Cennet kokusudur.) [Tirmizi] (Şu üç şey her Müslümana vaciptir: Cuma günü yıkanmak, misvak kullanmak ve güzel koku sürünmek.) [Buhari, İ.Ahmed] [Buradaki vacib, bilinen vacib değildir, lüzumlu anlamındadır.) (Güzel koku sıkıntıyı giderir.) [Ebu Nuaym] (Güzel kokuyu severim.) [Nesai] (Dört şey Peygamberlerin sünnetidir: Haya, güzel koku, misvak ve evlenmek.) [Tirmizi] (Koku sürünürken Besmele çekmeyen şeytanları sevindirmiş olur.) [İ.Sünni] (Rahmet melekleri kadınlara mahsus koku sürünen erkeğe yaklaşmaz.) [Taberani] (Bir kadın, cezbedici koku sürer ve erkekler de ona bakarsa, evine gelinceye kadar Allahü teâlânın gazabında olur.) [Taberani] Kadınların güzel kokuyu eşlerine karşı evinde sürünmesi gerekir. Sünnetleri camide kılmak Sual: Camilerde sünnet namaz kılmak bid'at mi? CEVAP Camide sünnet ve nafile kılmak bid'at değildir. Farzdan sonra son sünnet yoksa, farzı kılınca veya son sünneti kılınca, imamın, sağa, sola veya cemaate dönmesi müstehaptır. İşlerini görmesi için hemen gitmesi de caizdir. Âyet-el-kürsi ve tesbihleri okumaları ve ellerini kaldırarak dua etmeleri müstehaptır. (Merakıl-felah) Dare Kutni’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Peygamber efendimiz, farz namazdan sonra, sünneti farz kıldığı yerde kılmazdı) buyuruldu. Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle: (Farz namazı kıldıktan sonra nafile [sünnet] kılmak isteyen, biraz ileri veya geri çekilsin! Yahut biraz sağa sola gitsin!) [Abdürrezzak] (Namazını mescitte kılan, evi için de bir nasip ayırsın! Çünkü Allahü teâlâ, onun evinde kıldığı namaza da sevap verir.) [Müslim] (Mescide girince, oturmadan önce iki rekat namaz kılın! Sonra ister oturun, ister işinize gidin!) [Ebu Davud] (İkamet okunduktan sonra farzdan başka namaz kılmayın!) Orada bulunanlar, (Ya Resulallah, sabah namazının iki rekat sünnetini de mi kılmayalım?) diye sual edince buyurdu ki: (Evet sabahın iki rekat sünnetini de kılmayın!) [Beyheki] Sual: İkamet okunurken camiye girince oturmak gerekir mi? CEVAP İkamet okunurken camiye giren, imam ayağa kalkmamışsa, oturur. İmam otururken ayakta beklemek mekruh olur. İmam ayakta ise ayakta durmanın mahzuru olmaz. (Nimet-i İslam) Sual: Birçok camilerin giriş yerlerine sandalyeler konmuş. Sandalyede namaz kılanlar oluyor. Sebebini sorunca da, dini bir gerekçe gösteremeyip, (Dinimizde kolaylık olduğu, güçlük olmadığı için sandalyede namaz kılıyoruz) diyorlar. Doğru mu? CEVAP Doğru değildir. Dinde güçlük yok demek, (Size güç gelen ibadetleri yapmayın veya bu ibadetleri istediğiniz gibi değiştirin) demek değildir. Dinimizin izin verdiği ruhsatlardan istifade edin demektir. Ayağını yıkamak zor gelen kimse, çıplak ayağına veya naylon çoraba mesh edemez. Ojenin üstünü veya kaplanmış dişini mesh edemez. Fıkıh kitapları, hastanın nasıl namaz kılacağını en ince teferruatına kadar bildirmiştir. Gerek Peygamber efendimiz ve gerekse ulema, sandalyede namaz kılmaya izin vermemiştir. Kendi kafasına göre, dini değiştirenler büyük vebal altındadır. Sual: Camide her namazdan sonra müsafeha etmek sünnet mi? CEVAP Muteber eserlerde, âdet etmeden namazlardan sonra camide ara sıra müsafeha etmenin caiz olduğu bildiriliyor. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Camide her namazdan sonra müsafeha etmek bid'attir. Şiilerin âdetidir. (Redd-ül Muhtar) Sual: Camide sünneti kılıp, farzı beklerken, dışarıdan gelenin selamını almak, sünnet ile farz arasında bir şey okumak, konuşmak ve nafile namaz kılmak gibi sünnetin sevabını yok eder mi? CEVAP Evet. Vakit az ise, tefekkür veya kalben zikretmeli, vakit fazla ise, kaza namazı kılmalıdır! Sual: Camiye gidene kesin olarak Müslüman denebilir mi? CEVAP Beş vakit namaza cemaatle devam eden kimse Müslümandır. Dünyevi bir menfaat için beş vaktin hepsine devam etmek çok zordur. Bilhassa yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılmak münafıklara ağır gelir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Mescide devam edenin imanlı olduğuna şahitlik edin! Çünkü Allahü teâlâ “Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve ahirete inanan imar eder” buyurdu.) [İbni Mace] Demek ki, mescidlerin imarının içinde, mescide [camiye] devam etmek de vardır. Sual: Müezzinin, arkada tek başına imama uyması mekruh mu? CEVAP Evet. Sual: Kıble yönündeki büyük harfli yazılara karşı namaz mekruh mu? CEVAP Mekruh olmaz. Sual: Öğleyin camiye girince, vaktin sünnetine, ilk kazaya kalmış öğlenin farzına, tehıyyet-ül-mescide de, bir de sübha namazına niyet etmek caiz mi? CEVAP Evet, her niyet için ayrı sevap verilir. Sual: Camide arka saftaki bir yaşlıya yer vermek caiz mi? CEVAP Evet. Sual: Unutulan şeyi almak için, camiye abdestsiz girmek caiz mi? CEVAP Girip hemen çıkmalı. Sual: Mescide girince okunması gereken bir şey var mı? CEVAP Besmele ile girmeli ve itikâfa niyet etmeli. Sual: Camiye girip oturduktan sonra, tehıyyet-ül-mescid kılınır mı? CEVAP Kılınır. Sual: Camide, Kur'an-ı kerim okunan tarafa dönmek efdal midir? CEVAP Evet. Kâbe’ye karşı dönmek de caizdir. Sual: Sabahın sünnetini evde kılıp camide, kaza namazı kılmak caiz mi? CEVAP Kazası varsa caizdir. Sual: Camide imam Kuran-ı kerim okuduktan sonra el-fatiha deyince fatiha okumak şart mı? CEVAP İmam el-fatiha deyince Fatiha okumak gerekmez. Okunmasında da mahzur yoktur. Sual: Bulunduğumuz mahalleye bir mescit yapıyoruz. Fakat arsanın durumuna göre helasını kıble tarafına yapmak gerekiyor. Bir mahzuru var mıdır? CEVAP Mescidin kıble tarafına hela yapmak mekruhtur. Ancak, mescidle hela arasında cami duvarına bitişik olmayan bir duvar varsa mekruh olmaz. (Hindiyye) Sual: Turistlerin camiye gusülsüz girmeleri günah değil midir? CEVAP İmansız turistler, Rabbimizin emir ve yasaklarına muhatap değildir. İmansızlık, bütün günahlardan büyüktür. Sevap günah müslümanlar içindir. Sual: Bir mescidin, bir caminin üstü de semaya kadar mescit hükmünde olduğuna göre, mescidlerin üstüne bina yapmak caiz olur mu? CEVAP Yapılmış bir caminin, bir mescidin üstüne bina yapmak caiz değildir. Nitekim ceddimizin yaptığı camilerin üstünde bina yoktur. Mescit yapılırken, üstüne imam lojmanı gibi bina yapılmasının caiz olduğu Redd-ül Muhtar'da yazılı ise de, caiz olan bir şeyi zaruret bulunmadıkça yapmamak iyi olur. Sual: İşyerimizin mescidinde imamlık yapıyorum. Cemaatin sıcaktan rahatsız olmaması için mescide klima koyduk. Klima ile cemaat oynayınca, arıza olabiliyor. (Görevlilerden başkası klimaya dokunmasın) diye bir yazı yazdık. Cemaatten biri, (Mescide Latin harfiyle yazı yazılmaz) diyerek yazıları söküp atıyor. Orada bulunan takvimi de alıyor. Bu şahsın yaptığı uygun mudur? CEVAP Yazdığınız yazıda mahzur yoktur. Faraza günah olsa bile, idarecilerden başkasının buna müdahale etmeye hakkı yoktur. Herkes, her suçu kendi eliyle düzeltmeye kalkarsa, anarşi çıkar. Hiç kimse, başkalarının işine karışmamalıdır! Camide yanlış bir iş yapılıyorsa, oranın idarecisi kimse, ona bildirilir. Sual: Beytullah ne demektir? CEVAP Kâbe’ye de, camiye de "Beytullah" denir. Allah’ın evi demektir. Allah’ın evinden maksat, Allahü teâlâya ibadet edilen yer demektir. Her fırsatta camiye gitmeye çalışmalıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Camiler Allah’ın evidir.) [Hakim] (Allahü teâlânın en çok sevdiği yer, camilerdir.) [Hakim] (Camiye gelen Allah’ın misafiri olur. Allahü teâlâ da, misafirine elbette ikram eder.) [Taberani] Süslü camiler Sual: Camileri süslemek günah mıdır? CEVAP Camilerin kıbleden başka duvarını süslemek caiz ise de, bu parayı fakirlere vermek daha iyidir. Kıble duvarını kıymetli şeylerle, renklerle süslemek mekruhtur. Yan duvarların fazla süslü olması da mekruhtur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (İnsanlar camilerin süsüyle övünmedikçe kıyamet kopmaz.) [İbni Mace] (Bir zaman gelir ki Kur'anın merasimi ve Müslümanlığın da ismi kalır. Müslüman denilen kimseler Müslümanlıktan çok uzak olur. Camileri süslü, hidayet bakımından ise viran olur.) [Deylemi] İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: (Namazda huşu esastır. Buna mani olan her şeyden kaçınmalıdır. Mescidlerdeki nakış ve işlemeler, namaz kılanın gözüne dokunur, onu meşgul eder, huşuya mani olursa, namazın sevabı azalır. Bunun vebali o süsleri yaptıranlaradır. Arkadaşları İsa aleyhisselama dediler ki: - Şu mabed, ne kadar da güzel bir sanat eseridir, ne güzel tezyinatlı bir şekilde yapılmış. İsa aleyhisselam buyurdu ki: - Allahü teâlâ, bu mabedde taş üstüne taş koymaz, hepsini harap eder. Sizin hayran olduğunuz süslere Allahü teâlâ kıymet vermez. Resul-i ekrem efendimiz, Medine mescidini inşa ederken, Cebrail aleyhisselam gelip, (Nakışsız olarak yapın!) dedi.) [İhya] Mescid-i dırar nedir? Peygamber efendimiz zamanında münafıkların, fitne ve fesat yuvası ve silah deposu olarak kullandıkları ve Kubâ denilen yerde yaptırdıkları bir mescittir. Zındığın biri, (Allah camilerin yıkılmasını emrediyor, Peygamber de yıktırdı. Bugünkü camiler, mescidler geleneğe dayanan bir bid’attir) diyor. Bu çok cahilce bir iddiadır. Peygamber efendimizin Medine’ye hicretinden sonra, birçok kimsenin Müslüman olması, münafıkları iyice endişelendirmişti. Münafıkların başı olan Abdullah bin Ubey bin Selûl’ün dayısının oğlu olan Ebû Âmir, papazlığa özenir ve papaz elbisesi giyerdi. Peygamber efendimizi kıskanarak, kendisine uyanlarla birlikte Mekke’ye gitti ve müşriklere katıldı. Bedir, Uhud ve Hendek muharebelerinde Müslümanlara karşı savaştı. Mekke’nin fethinden sonra Şam’a kaçtı. Oradan Medine ve Kubâ’daki münafıklara haber gönderip, kendisine Kubâ’da bir mabet yapmalarını ve burasını silah deposu olarak kullanmalarını istedi. Kendisinin de Bizans ordusuyla yardıma geleceğini bildirdi. Münafıklar da Peygamber efendimizin hicreti esnasında Medine’ye gelirken Kubâ’da inşa ettirdikleri Kubâ Mescidi karşısında gösterişli bir mescit yaptırdılar. Buna mescid-i dırar denmiştir. Münafıklar, Müslümanları bölerek birbirine düşürmek istiyorlardı. Hatta Bizans askerleri Medine’ye gelince, mescide depo ettikleri silahlarla onlara yardım edeceklerdi. Peygamber efendimizin orada namaz kılmasını sağlamakla da, Mescid-i Dırâr’ın mukaddes bir yer olduğu intibaı hasıl olacaktı. Böylece Müslümanlar da namaz kılmaya koşacak ve münafıkların oyununa geleceklerdi. Dırar Mescidinin kurucularından beş münafık gelerek; “Yâ Resulallah, kış gecesinde ve yağmurlu zamanlarda hasta ve hacet sahibi olanların namaz kılmaları için bir mescit yaptık. Sel geldiği zaman vadi, Kubâ Mescidi cemaatı ile aramıza engel oluyor. Namazımızı kendi mescidimizde, sel çekilip gidince de onlarla birlikte kılacağız. Mescidimizde bize namaz kıldırmanı arzu ediyoruz” dediler. Peygamber efendimiz de; “Ben, şimdi sefere çıkıyorum. Seferden dönersek ve Allahü teâlâ da dilerse, orada size namaz kıldırırız” buyurdu. Peygamber efendimiz, Tebük’ten dönüp Medine’ye gelirken, Zi-Evân denilen yerde konakladı. Bu sırada Dırar Mescidini kuran münafıklar, gelip Peygamberimizi Dırar mescidine götürmek istediler. Allahü teâlâ, Tevbe suresi 107-110. âyet-i kerimelerini indirerek oraya gitmemesini bildirdi. Âyet-i kerimelerin kısaca meali şöyledir: (Müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescit kuranlar, “Bununla iyilikten başka bir şey istemedik, diye yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan mescit (Kubâ Mescidi) içinde namaz kılman elbette doğru olanıdır.) Peygamber efendimiz bu âyetler indikten sonra, Mâlik bin Duhşüm ile Âsım bin Adiy’e, “Şu halkı zalim olan mescide gidiniz. Onu yıkınız, yakınız” buyurdu. Onlar da gidip, binayı ateşe verdiler. İlk camiler ve Allah’ın evleri Yeryüzünde yapılan ilk ibadet yeri, Mekke şehrinde bulunan Kâbe’dir. Buraya "Mescid-i Haram" da denir. Allahü teâlânın "Benim evim" buyurduğu Kâbe’ye "Beytullah = Allah’ın evi" denir. Bunun gibi, camilere de "Beytullah" denir. Böyle söylemek, camilerin çok şerefli olduğunu bildirmek içindir. Kâbe, Hazret-i Âdem tarafından yapılmıştı. Nuh aleyhisselam tufanında yıkıldı. Bugünkü Kâbe’yi İbrahim aleyhisselam ile oğlu Hazret-i İsmail yapmıştır. Müslümanların önemli mabedi olan "Mescid-i Aksâ"; Hazret-i Süleyman zamanında, M.Ö. 965-926 yıllarında onun tarafından Finikeli mimarlara yaptırılmıştır. Fakat Kudüs’ü zapteden Buhtunnasar tarafından yaktırıldı. Binanın arsası Kudüs Müslümanlarının eline geçince, "Mescid-i Aksâ" denilen cami tekrar yapıldı. Müslümanlar için değeri çok yüksek olan camilerden biri de, Medine’deki "Mescid-i Nebi"dir. Medine’nin en büyük camisidir. Resulullah efendimiz, Medine’ye hicret ettiği zaman, devesinin ilk çöktüğü yerde inşa edilmiştir. Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir’den ödünç aldığı 10 altın ile bu mescit tamam oldu. Medine’de iken, Peygamberimiz vefat edinceye kadar, bütün namazlarını hep bu camide cemaatle kıldı. Peygamber efendimiz, Medine’ye hicret ederken, önce Kubâ köyüne uğradı. Burada Kubâ Mescidi denilen camiyi yaptırdı. İlk Cuma namazının kılındığı cami, Ranuna Vâdisindeki "Mescid-i Cuma"dır. Mescid-i Fadih, Mescid-i beni Kureyzâ, Mescid-i Ümm-i İbrâhim, Mescid-i Beni Zafer, Mescid-ül-İcâbe, Mescid-ül-Fetih, Mescid-ül-Kıbleteyn, Mescid-i Zühâbe, Mescid-i Cebel-i Ayniyye, Mescid-ül-Baki ilk camilerden bazılarıdır. Mescid-i Dırâr, Kubâ köyünde bulunan münafıkların ileri gelenleri tarafından, kötü maksatla yaptırılan toplantı yeridir. Resulullah efendimiz bunu yıktırmıştır. Camiler Allah’ın evleridir. Allahü teâlâ; cami yapmayı, tamir etmeyi emretmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Kâfirliklerini itiraf eden müşriklerin, Allah'ın mescidlerini imar etme yetkileri yoktur. Allah’ın mescidlerini sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve ancak Allah’tan korkanlar imar eder.) [Tevbe 17-18] (Allah'ın mescidlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır?) [Bekara 114] (Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin.) [Araf 31] (Mescidler elbette Allah’ındır.) [Cin 18] Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (Mümin öldükten sonra, 7 amelinin sevabı kabrinde de kendisine yazılır. Bunlardan biri de cami yaptırmaktır.) [Ebu Davud) (Allah rızası için bir cami yapana, Allahü teâlâ da Cennette bir ev yapar.) [Buhari] Mihrab ne demektir? Sual: Birçok camilerde Mihrabın üstünde, Al-i İmran suresinin 37.âyeti yazılıdır. Buradaki mihrab ne demektir? CEVAP Mihrab, müstakil bir ev, mescit veya mescit içinde müstakil bir oda diye tarif edilmiştir. Arabide, meclisin en kıymetli yerine ve ön tarafına da mihrab denir. Mihrab, harb kökünden gelir. Çünkü burada şeytanla harb yapılır. (Kadı Beydavi) Hazret-i Meryem’in validesi Hanne ihtiyarlamıştı. Bir ağaç gölgesinde otururken, bir kuşun, yavrusuna bir şeyler yedirdiğini gördü, kendisinde de annelik hevesi uyandı. (Ya Rabbi, eğer bana bir çocuk ihsan edersen, nezrim olsun onu Beyt-ül-mukaddese hizmetçi olarak vereceğim) dedi. Bu duası kabul olduktan sonra kocası İmran bin Masan vefat etti, daha sonra da Hazret-i Meryem’i doğurdu. Hanne, Hazret-i Meryem’i bir hırkaya sararak Mescid-i Aksaya götürdü. Oradaki din âlimleri olan 29 zatın yanına bıraktı. (Bu bir adaktır, kabul ediniz) dedi. Herbiri, onu alıp himaye etmek istedi. Bu yüzden aralarında ihtilaf çıktı. Zekeriyya aleyhisselam, o zatların reisi ve Hazret-i Meryem’in teyzesinin kocası idi. Bu sebeple Hazret-i Meryem’i kendi alıp himaye etmek istedi. Diğer zatlar ise, (Meryem’e anası herkesten daha yakın iken, onu kendi yanında bırakmıyor, artık senin yanında bırakılması uygun olur mu? En iyisi kur’a çekelim kime çıkarsa, o alıp baksın) dediler. Irmağa gittiler, kalemlerini suya attılar. Hangisinin kalemi sabit kalıp suyun yüzüne çıkarsa, Hazret-i Meryem’e o bakacaktı. Bunlardan yalnız Hazret-i Zekeriyya’nın kalemi su üzerine çıkıp kaldı. Hazret-i Meryem’i, Zekeriyya aleyhisselam alıp, teyzesinin yanına götürdü. Hazret-i Meryem, genç bir kız olunca, onun için Mescid-i Aksa’da merdivenle çıkılan, yüksek bir çardak yaptırdı. Bu çardağa mihrab deniyordu. Sonra Hazret-i Meryem’i buraya bıraktı, onun yiyecek ve içeceğini yalnız kendisi götürür, ona verirdi. Başkaları onun yanına giremezdi. Bu esnada, Hazret-i Meryem’e Allahü teâlâ, çeşit çeşit nimetler; yaz mevsiminde kış meyvesi, kış mevsiminde de yaz meyvesi ihsan etti. Hazret-i Zekeriyya, (Ya Meryem! Bu nimetler sana nereden geliyor) diye sual etti. Hazret-i Meryem’in cevabı âyet-i kerimede şöyle bildirilmektedir: (Rabbi Meryem’e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya’yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mihraba her girişinde orada bir rızık bulur, "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da, "Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir" dedi.) [Al-i İmran 37] Camide yer ayırmak Sual: Camide safta boş yer görünce gidip oraya oturdum. Bir arkadaş geldi, burası benim yerim, dedi. Ben az önce okuduğum Mushafı kitaplığa koymak için kalkmıştım dedi. Ben de camide yer mi yok, birkaç başka yere otursan, ne fark eder dedim. Tartışmayı büyütünce kalkmak zorunda kaldım. Ne yapmak uygundu? CEVAP Camide kendine muayyen yer ayırmak mekruhtur. Fakat, dışarı çıkarken, kimse oturmasın diye, yerine ceketini bırakırsa, gelince oraya tekrar oturabilir. (S. Ebediyye) Camide böyle şeyler konuşmak uygun olmaz. O arkadaş, ceketini veya başka şey bırakmadığı için oturmanız normal. Kalk burası benim demek hoş olmadığı gibi, sizin de ısrar etmeniz hoş olmamış. Böyle işlerde hep fedakârlık bizden olmalı. Haklı da olsak, hak benim dememeli, peki demeli hemen yeri teslim etmeli. Sesi yükseltmeden konuşmalı, iki taraftan biri yaşlı ise, yaşlı olana da saygılı davranmalı. Sual: Camide konuşmak, şakalaşıp, gülüşmek caiz midir? CEVAP Zaruretsiz konuşmamalı ve gülmemelidir. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Camide gülmek, kabirde karanlığa maruz kalmaya sebeptir.) [Deylemi] (Ahir zamanda camide dünya kelamı konuşanlarla beraber olmayın! Allahü teâlânın böyle kimselerle işi yoktur.) [İbni Hibban] (Hayvanların otu yediği gibi, camide konuşmak da sevapları yer, yok eder.) [İ.Gazali] (Mescitte dünya kelamı söyleyenin ağzından kötü bir koku çıkar. Melekler, “Ya Rabbi, bu koku bizi rahatsız ediyor” derler. Hak teâlâ da buyurur ki: “İzzim celalim hakkı için, onlara büyük bela veririm.”) [Ey Oğul İlm.] Farz ile sünnet ve sünnet ile farz arasında da konuşuluyor. Bu konuşma, sünnetin sevabını yok eder. Zaruretsiz konuşmamalıdır. Camiye girerken Sual: Camiye girerken, dua edilir mi? Oradakilere selam verilir mi? CEVAP Eğer Camide Kur’an okunmuyorsa oradakilere selam verilir. Caminin kapısından içeri girerken dua etmeli, mesela (Ya Rabbi, bana fazlınla rahmet kapısını aç) demelidir. Evimize girerken de aynı şekilde dua etmelidir. Bir hadis-i şerif meali: (Mescide giren, Peygamberinize [Esselamü aleyküm ya Resulallah diyerek] selam versin! Sonra, “Ya Rabbi, bana rahmet kapılarını aç” diye dua etsin.) [Müslim, Ebu Davud, Nesai] (Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de, giriş kapısı olan kalbler, herkeste açık değildir. Bunun açılması için dua etmeliyiz!) Camiden çıkarken de aynı şekilde, (Ya Rabbi, bana fazlınla rahmet kapısını aç) diye dua etmelidir. Camide konuşmak Sual: Camilerde dünya kelâmı konuşmak sevablarımızı azalttığına göre, camide ihtiyâç halinde konuşmak, (Soğuk geliyor, pencereyi kapatın, ön saftaki boş yerleri doldurun, balkonda yer var, oraya çıkın) gibi sözler dünya kelâmı sayılır mı? CEVAP Camiye girerken itikâfa niyet edilirse, konuşmak zarar vermez. İhtiyaç halinde yukarıdaki sözleri konuşmakta mahzur yoktur. İtikâf edene, hep ibâdet etmiş, namaz kılmış gibi sevab yazılır. İtikâf demek, bir müddet camiye girip orada kalıp ibadete niyet etmek demektir. Sual: Mescid olarak da kullanılan odaya, abdestsiz girmek caiz midir? CEVAP Hayır, abdestsiz girip oturulmaz, fakat ihtiyaç olunca bir şey almak için girilip çıkılabilir. Haram parayla cami Sual: Avrupa’da uygunsuz yerlerden toplanan haram parayla yaptırılan camide namaz kılınır mı? CEVAP Haram parayla cami yaptırmak, kirli elbiseyi idrarla yıkamaya benzer, daha çok pislenir. Böyle camide namaz kılınmaz. Elde haram para varsa, bir miktar helâl para karıştırmalı. Haramla helâl karışınca, mülk olur. Her ne kadar tayyib [temiz] olmasa da, kullanmak caiz olur. Böyle, helal haram karışık paralarla yapılan camide, namaz kılmak caiz olur. (Hadika) Sual: Cami de, kilise ve havra da Allah’ın evidir denebilir mi? CEVAP Kiliseler ve havralar Allah’ın değil, şeytanın evidir. Allahü teâlâya, Onun istediği gibi ibadet edilen yere Allah’ın evi denir. Mesela Kâbe’ye Beytullah, yani Allah’ın evi denir. Hadis-i şerifte, (Camiler, Allah’ın evidir) buyuruldu. (Hâkim) Kilisede namaz kılınmaz ve Kur’an-ı kerim okunmaz; çünkü kilisede, şeytanlar toplanır. Kilise putlardan temizlenirse, namaz kılmak mekruh olmaz. (Redd-ül-muhtar) Camide kermes Sual: Caminin içinde kermes düzenlemek caiz midir? CEVAP Hayır, caiz değildir. Caminin içinde alışveriş yapmak, mekruhtur. (Redd-ül-muhtar) Bir hadis-i şerifte, (Mescidlerde alışveriş yapmayın) buyuruldu. (Tirmizî, Nesaî, Ebu Davud) Camide telefonu kapatmak Sual: Bir caminin kapısına, (Camide cep telefonlarını kapatın) anlamında, (Hak’la irtibata geçince, halkla irtibatı kesin) diye levha asılmış. Uygun mudur? CEVAP İnsan dışarıdayken de, yani halkın içindeyken de Hak’la beraber olabilir. Aksine camideyken de halkla, dünya ile meşgul olabilir. Telefonunu kapatsa da yine halkla beraber olabilir. Bu bakımdan, (Camiye girerken telefonları kapatalım) demek daha uygun olurdu. Camiye abdestsiz girmek Sual: Unuttuğu bir eşyasını almak için, camiye abdestsiz girmek caiz olur mu? CEVAP İhtiyaç olunca, o kadar zaman için abdestsiz girmek caiz olur, mekruh olmaz. Kıble duvarında levha Sual: Caminin veya evdeki namaz kılınan odanın kıble duvarına, içinde canlı resmi olmayan tablolar, Besmele veya âyet yazılı levhalar asmak caiz midir? Bir de, yere işlemeli seccadeler seriliyor, Bunlar zihni meşgul ettiği için mekruh olmuyor mu? CEVAP Zihni meşgul eden şeyler mekruh olur. Camilerin kıbleden başka duvarlarını süslemek caizse de, fazla süslü olmaları mekruh olur. Kıble duvarını kıymetli şeylerle, renklerle süslemek mekruhtur. (Redd-ül-muhtar) Resimli, nakışlı seccadeler zihni meşgul ediyorsa kullanmamalıdır. (S. Ebediyye) Kıble duvarını sade yapmalı, hiçbir şey asmamalı ve yazı yazmamalıdır. Mahya kurmak Sual: Camilerde iki minare arasına mahya kurmak caiz midir? CEVAP Hayır. Çifte minareli camilere mahya kurulması, sultan üçüncü Ahmed han devrinde sadrazamlık yapmış olan Damat İbrahim Paşa’nın 1719’de ihdas eylediği bid’attir. (Mirat-ül-Haremeyn s.802) Minarede ışık yakmak Sual: Vaktin girdiğini belirtmek için minarede ışık yakmak caiz midir? CEVAP Caiz değildir. Minarelerde ışık yakmak Mecusilere benzemek olur, bid’attir. (Tahtavi) Camide fazla ışık yakmak Sual: Özellikle mübarek gecelerde, camilerde çok ışık yakıyorlar. Bu israfa girmiyor mu? CEVAP Mübarek gecelerde, camilerde fazla ışık yakmak bid’attir. (Eşbah, Ukud-üd-dürriyye) Önce camiye gitmek Sual: (Herhangi bir şehre gidince önce camiye gitmeli) deniyor. Bunun hikmeti nedir? CEVAP Önce Allahü teâlânın evini ziyaret etmek, onun misafiri olmak önemlidir. İki hadis-i şerif meali: (Camiler Allah’ın evleridir ve müminler de Onun ziyaretçileridir. Ziyaretçisine ikram etmesi, ziyaret edilen üzerine haktır.) [Hâkim] (Güzel abdest alıp camiye giren misafirine Allahü teâlâ mutlaka ikram eder.) [Beyheki] Hadis-i şerifte bildirilen hususların doğruluğundan şüphe etmemeli. Birçok kimseden bir memlekete gidince önce camiye giden Müslümanın işinin rast gittiğini işittik. Şahsen biz de, önce camiye gidince, işimizin rast gittiğini çok gördük. Bu ziyaret işini îtiyat [alışkanlık] hâline getirmeli. Mekruh vakit değilse, iki rekât tehıyyet-ül-mescid namazı kılmalı. Cünübün mescide girmesi Sual: Âcilen bir şey almak zorunda kalan cünüp, mescide girip o şeyi alıp çıksa, caiz olur mu? CEVAP Mescide teyemmüm ederek girip, o eşyayı alıp hemen çıkar. (S. Ebediyye) Başkasını rahatsız etmek Sual: Camide, öndeki boş yerlere geçmekte mahzur olur mu? CEVAP Kimseye çarpmadan, sıkıntı vermeden geçilebilirse mahzuru olmaz. Geçerken ister istemez insanlar rahatsız olur. Başkalarını rahatsız etmek günahtır. Geç kalanın, başkalarını rahatsız etme ihtimali olduğu için, ön saflara geçmemesi daha uygun olur. Camileri imar etmek Sual: Kur'an-ı kerimde, camileri imar etmenin öneminden bahsediliyor. İmar ne demektir? CEVAP Önce o âyet-i kerimenin mealini yazalım: (Allah'ın mescitlerini ancak, Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı doğru kılan, zekâtını veren ve Allah'tan korkan kimseler imar eder.) [Sadece böyle inanan kimselerin yaptıkları işler, Allah katında doğru ve makbul olur.] (Tevbe 18) Âyet-i kerimede geçen imar, yeni mescitler yapmak, mevcut mescitleri restore etmek, dışarıdan gelebilecek zararlardan korumak, kullanışlı hâle getirmek, hasır, halı gibi şeyler sermek, ışıklandırılmasını yapmak, kış ve yaz rahatça ibadet edilecek hâle getirmek, mescitlerde devamlı namaz kılmak, Kur'an okumak, vaaz etmek, ilim öğrenmek ve öğretmek gibi işler yapmaktır. (Beydavî) Âyet-i kerimede bildirilen vasfa haiz müminlerden başkasının, mescit yaptırmasının ve diğer bütün iyi işlerinin hiç kıymeti yoktur. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Kâfirlerin cami yapmaları ve diğer bütün [iyi] işleri, boşa gidecektir.) [Tevbe 17] Camide oyun oynatmak Sual: Bazı camilerde tenis oynatıldığı gibi Karagöz ve Hacivat oyunu da gösterilmiş, çeşitli resimler de konmuştur. Maksat ne olabilir? CEVAP İyi niyetle de yapılsa hiç uygun değildir. İki hadis-i şerif: (Cebrail aleyhisselam, “Biz, köpek ve resim olan yere girmeyiz” dedi.) [Buhari, Taberani] (Resim, cünüp ve köpek olan yere melek girmez.) [Ebu Davud, Nesaî] Camide dünya kelâmı konuşmak bile caiz değildir. Dünya kelâmı konuşmak, gülmek, şakalaşmak sevapları yok eder. Nerde kaldı ki, tenis veya başka oyunlar oynansın! İki hadis-i şerif: (Mescitte dünya kelamı söyleyenin ağzından kötü bir koku çıkar. Melekler, “Ya Rabbi, bu kulun mescitte söylediği kelamdan dolayı, ağzından çıkan fena koku bizleri rahatsız ediyor” derler. Hak teâlâ da buyurur ki: “İzzim celalim hakkı için, onlara büyük bela veririm.”) [Ey Oğul İlm.] (Âhir zamanda bazı kimseler, mescidlerde dünyadan konuşacaklar, dünya kelamı söyleyecekler. Onlarla beraber olmayın! Allahü teâlânın böyle kimselerle işi yoktur.) [İbni Hibban] Camiyi yol haline getirip, her zaman oradan geçmek, camide bir şey yemek, uyumak da mekruhtur. Alışveriş yapmak da mekruhtur. (Redd-ül-muhtar) Alışveriş yapmak, içinden geçmeyi âdet hâline getirmek, dünya kelamı konuşmak bile caiz olmayınca, tenis ve başka oyunları oynamak hiç caiz olur mu? Cami oyun eğlence yeri değildir. Çocukları alıştırmak için mubah olan şeyler yaptırılabilirse de, bunları başka yerde yapmalıdır. Sual: Bir caminin veya mescidin, küçük veya büyük olmasındaki ölçü nedir, neye göre küçük veya büyük denmektedir? Cevap: Bir caminin veya mescidin, kıble duvarı ile arka dıuvarı arası yirmi metreden az ise, bu mescide, küçük mescid denir. Camiye, eve, sağ ayakla girmeli Sual: Camiye, eve, tuvalete girerken ve buralardan çıkarken de, dinimizin bildirdiği belli bir ölçü var mıdır yoksa herkes istediği gibi girip çıkabilir mi? Cevap: Camiye sağ ayak ile girilir ve camiden çıkarken de, önce sol ayak ile çıkılır. Uyûn-ül-besâirde; “Camiye girerken, girmeden evvel, önce sol, sonra sağ ayakkabı çıkarılır. Bundan sonra, önce sağ ayakla camiye girilir. Önce sol ayakla çıktıktan sonra veya çıkmadan evvel, önce sağ ayakkabı giyilir” deniyor Hadîkada da deniyor ki: “İmâm-ı Nevevî Müslim şerhinde buyuruyor ki, mübarek, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan başlamak müstehabdır. Ayakkabı, gömlek giyerken, baş tıraş ederken ve tararken, bıyık kırkarken, misvak kullanırken, tırnak keserken, el, ayak yıkarken, mescide, Müslümanın evine ve odasına girerken, heladan çıkarken, sadaka verirken, yemek yerken, su içerken sağdan başlanır. Bunların zıddı olanları yaparken, mesela ayakkabı, çorap, elbise çıkarırken, camiden ve Müslümanın evinden, odasından çıkarken, helaya girerken, sümkürürken, taharetlenirken soldan başlamak müstehabdır. Bunları tersine yapmak, tenzihi mekruh olur. Çünkü şekilde olan sünneti terk etmek olur.” Sarımsak yiyenin camiye gitmesi Sual: Soğan, sarımsak gibi koku yapan şeyleri yiyerek camiye veya toplum içine gitmenin dinen bir mahzuru var mıdır? Cevap: Hadîs-i şerifte; (Soğan, sarımsak yiyen, mescidimize gelmesin!) buyuruldu. Çünkü, melekler pis kokudan incinir. Pırasa gibi pis kokulu şeyleri yiyenler ve cüzzam, baras hastaları, yarası kokanlar, üzeri balık, et kokanlar da böyledir. Bunlar mescide sokulmaz. Mescide giderken çiğ soğan, sarımsak yemek, tenzihen mekruhtur. Pişmiş yemek mekruh değildir. İlaç olarak yemek caizdir. Sual: Camilerde, beş vakit namazın ardından müsafeha etmenin, tokalaşmanın dinimiz açısından bir mahzuru olur mu? Cevap: Bu konuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki: “Camide her namazdan sonra birbiri ile müsafeha etmek bidattir. Bayram günleri, camilerde müsafeha ederek bayramlaşmak ve namazlardan sonra, âdet etmeden, ara sıra müsafeha etmek caizdir.” Mabet, ibadet için, toplanılan yerdir Sual: Mabet ne demektir, buralarda ne yapılır, mabetlerin maksadı, gayesi nedir? Cevap: İbadet yapmak için, toplanılan yerlere Mabet veya İbadethane denir. Yahudilerin mabetlerine Sinagog ve Havra denir. Hıristiyanların mabedine Kilise denir. Müslümanların mabedine Mescid ve Cami denir. Mabetlerde ibadet yapılması ve dinlerin emirleri, yasakları, öğretilir. Şimdi mabetlerde konuşan vazifeliler iki şey üzerinde durmaktadırlar: 1- Parlak, yaldızlı sözlerle, acıklı hikâyelerle, nağmeli hazin okumalarla, hatta çalgı ve hoparlörlerle, dinleyicileri rikkate, heyecana getirmek, kalpleri alarak, onların teslim olmalarını, bir gayeye sürüklenmelerini sağlamak. 2- Dinin emirlerini, yasaklarını öğretmek ve bunlara uyulmasını sağlamak. Bugün Hristiyanların kiliselerinde ve Yahudilerin havralarında, kalplerin, ruhların değil de, yalnız nefislerin, düşüncelerin birleştirilmesine çalışılmaktadır. Dinî vecibeler olarak da, eski din adamlarının koydukları ve her zaman, her yerde başka olan şeyler öğretilmektedir. Bunun için, kiliseler, havralar, bir mabet değil, bir politika, bir konferans yeri olup, insanları uyuşturarak, liderlerin, şeflerin arzu ve düşüncelerine sürüklemektedirler. Müslüman görünen bazı kimselerin de, mescid ve camileri, havra ve kiliseye çevirme peşinde oldukları görülmektedir. Cami içinde yasak edilenler Sual: Cami içinde konuşmak, alışveriş yapmak, çocuklar için oyun yerleri yapmak, caminin içinden geçmek dinimizce uygun mudur? Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyruluyor ki: “Camiden bazen geçmek caizdir. Yol hâline getirmek mekruhtur. Özür olursa, mekruh olmaz. Camilere necaset sokmak mekruhtur. Üzerinde necaset bulunan kimse, camiye giremez. Fetâvâ-i fıkhiyyede diyor ki: “Mescitte necaset gören kimsenin, bunu hemen temizlemesi lazımdır. Temizlemeyi özürsüz geciktirirse, günah olur. Namaz kılanın üzerinde, secde yerinde necaset görenin, bunu ona bildirmesi lazımdır. Bunu haber vermek ve namazı geçecek olanı uyandırmak vacip değil, sünnettir.” Camide pazar kurmak, yüksek sesle konuşmak, nutuk söylemek, kavga etmek, silah çekmek, ceza vermek tahrimen mekruhtur. Müminin hiciv, aşk, ahlaksızlık gibi haram şeyler bulunan şiiri okuması tahrimen mekruhtur. Camilerde ilahi ve mevlidleri namaz kılanlara mâni olmamak şartı ile, ara sıra okumak caizdir. Her zaman okuyup, âdet hâline getirmek caiz değildir. Camide bir şey yemek, uyumak mekruhtur. Misafir olan müstesnadır. Misafir, camiye girerken itikâfa niyet etmeli, önce tehıyyet-ül-mescid olarak, namaz kılmalıdır. Sonra, yiyebilir ve dünya kelamı konuşabilir. İtikâf eden de yiyebilir, yatabilir. İtikâf sünnet-i müekkededir. İtikâfı terk etmek, beş vakit namazın sünnetlerini özürsüz kılmamak gibi olduğu Berîka da yazılıdır. Camide soğan, sarımsak gibi fena kokulu şeyleri yiyene, sigara içene mâni olmalıdır. Kasapları, balıkçıları, ciğercileri, yağcıları, üzerleri pis ise ve pis kokarsa ve üzeri pis kokanları ve cemaati dili ile incitenleri, camiden çıkarmalıdır. İlaç olarak kokulu şey özür ile veya unutarak yiyen, cemaate gelmez, mazur olur. Pis koku insanlara ve meleklere eziyet verir. Camide, alışveriş olan her akit, sözleşme mekruhtur. Nikah yapmak ise müstehabdır. İbadet etmeyip, camide dünya kelamı ile meşgul olmak tahrimen mekruhtur. Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, camide dünya kelamı konuşmak da, insanın sevaplarını giderir. İbadetten sonra, mübah olan şeyleri, hafif sesle konuşmak caizdir. İslâmiyetin beğenmediği şeyleri konuşmak, her zaman caiz değildir. Cami içinde tütün içmek, soğan, sarımsak yemek haramdır.” Sual: Camide namaz kılmayıp sadece tesbih çekenleri, Kur’ân okuyanları, namaz kılmak için camiye gelenler, camiden çıkarabilirler mi? Cevap: Namaz kılanlar sıkışıyorsa, kılmayanları kaldırabilirler. Mahalle mescidi dar geliyor ise, o mahalleden olmayanları, dışarı çıkarabilirler. Sual: Büyük camilerin bazılarında, bir tarafta Kur’ân-ı kerim okunuyor, diğer tarafta vaaz veriliyor. Böyle durumlarda neyi tercih etmelidir? Cevap: Caminin bir tarafında Kur’ân-ı kerim okunsa, bir tarafta da ehl-i sünnet olan salih bir kimse vaaz verse, vaaz dinlemek efdaldir. Hele hafız fasık ise, teganni ile okuyorsa, dinlemek caiz değildir. Cami, kubbesi, minaresi olan bina demek değildir. İçinde, her gün beş kere, cemaat ile namaz kılınan bina demektir. Namazdan evvel veya sonra, bu cemaate vaaz vermek de caizdir. Vaaz, ehl-i sünnet itikadında olan bir zatın, ehl-i sünnet âlimlerinden birisinin bir kitabına bakarak okuduğu veya ezberden söylediği bir sözünü açıklaması demektir. Mezhepsizlerin, İngiliz casuslarının ve misyonerlerin konuşmalarına vaaz denmez, nutuk ve konferans vermek denir. Camilerde nutuk ve konferans vermek ve bunları dinlemek caiz değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin her sözü, Kur’ân-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin tefsirleri, izahlarıdır. Sual: Camilerde zorla para isteyen dilencilere para verilir mi? Cevap: Camide, sarkıntılık eden dilenciye sadaka vermek haramdır. Camide kendine yer ayırmak Sual: Bir kimse, kendi mahallesindeki camide, namaz kılmak için belli bir yeri, kendisi için ayırabilir mi? Cevap: Camide namaz kılmak için kendine muayyen, belli bir yer ayırmak mekruhtur. Fakat, dışarı çıkarken, kimse oturmasın diye, yerine ceketini bırakırsa, gelince oraya tekrar oturabilir. Umumi yerlerde, Mina’da, Arafat’ta, vapurda, otobüslerde de böyledir. Yani oturmayı âdet ettiği yere başkası oturmuş ise, kaldıramaz. Kendine, ihtiyacından fazla yer ayırırsa, fazlasını başkası alabilir. Bu yerin fazlasını, iki kişi isterse, hangisine verirse, o oturur. İkisi de istemeden, bu fazla yere biri oturursa, bundan alıp ikincisine veremez. Fakat, burayı, onun emri ile, onun için ayırdım, kendim için ayırmadım diye yemin ederse, kaldırabilir. Satıcıların pazar yerinde yerleştikleri yer de böyle olup, önce geleni sonra gelen yerinden kaldıramaz. Bütün bu umumi yerlerde, ilk oturan, herkese zararlı olmuş ise, kaldırılabilir. Sual: Cami içine giren kuşları kovmanın, çıkarmanın veya öldürmenin dinen bir mahzuru var mıdır? Cevap: Camilerdeki yarasa ve güvercinleri kovmak ve yuvalarını dışarı atmak caizdir. Çünkü, camileri kirletirler. Camilerin temiz olması için bunlar çıkarılır. Fetâvâ-i kâri-ül-Hidâyede ve Cevâhir-ül-fetâvâda deniyor ki: “Camileri kirleten kuşları çıkarmak mümkün olmazsa, öldürmek caizdir. Eziyet veren hayvanlar her yerde öldürülebilir.” Cami dışındaki kuş yuvalarını bozmak, caiz değildir. Sual: Cami içinde bir şeyler yemenin, içmenin veya yatıp uyumanın mahzuru var mıdır? Cevap: Cami içinde bir şey yemek, içmek, uyumak mekruhtur. Misafir olan müstesnadır. Misafir, camiye girerken İtikâfa niyet etmeli, önce tehıyyet-ül-mescid olarak, namaz kılmalıdır. Sonra, yiyebilir ve dünya kelâmı konuşabilir. İtikâf eden yiyebilir, yatabilir. İtikâf sünnet-i müekkededir. İtikâfı terk etmek, beş vakit namazın sünnetlerini özürsüz kılmamak gibi olduğu Berîkada yazılıdır. Sual: Camilerin iç duvarlarını çeşitli şekillerle süslemenin dinen bir mahzuru olur mu? Cevap: Camilerin kıbleden başka duvarlarını süslemek caizdir. Fakat, bu parayı fakirlere harcetmek efdaldir. Kıble duvarını kıymetli şeylerle, renklerle süslemek mekruhtur. Yan duvarların fazla süslü olması da mekruh olur. Sual: Cami içinde, alışveriş veya başka şeyler için sözleşme, akit yapmanın bir mahzuru olur mu? Cevap: Cami içinde, alışveriş olan her akit, sözleşme mekruhtur. Ancak nikâh akdi yapmak ise müstehabtır. Sual: Sarımsak, soğan ve pis kokulu şeyleri yiyip, içenleri, camiye geldiklerinde ikaz etmek, bunlara müdahale etmek gerekir mi? Cevap: Camide soğan, sarımsak gibi fena kokulu şeyleri yiyene, sigara içene mani olmalıdır. Kasapları, balıkçıları, ciğercileri, yağcıları, üzerleri pis ise ve pis kokarsa ve üzeri pis kokanları ve cemaati dili ile incitenleri, camiden çıkarmalıdır. Sual: Cami içinde, lüzumlu, lüzumsuz şeyleri konuşmak günah olur mu? Cevap: İbadet etmeyip, camide dünya kelamı ile meşgul olmak tahrimen mekruhtur. Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, camide dünya kelamı konuşmak da, insanın sevaplarını giderir. İbadetten sonra, mubah olan şeyleri, hafif sesle konuşmak caizdir. İslâmiyetin beğenmediği şeyleri konuşmak, her zaman caiz değildir. Sual: Cami içinde dilenmenin ve kaybolan bir şeyin bulunması için camide bir şeyler okumanın, araştırma yapmanın hükmü nedir? Cevap: Camilerde, sarkıntılık ederek dilenmek haramdır. Kaybolan şeyleri, camide araştırmak ise mekruhtur. Sual: Bazı camilerde, çocuklara yüksek sesle Kur’ân okutuyorlar ve o anda orada namaz kılanlar da şaşırıyorlar. Bunlara müdahale etmek gerekmez mi? Cevap: Bu konuda İbni Hacer-i Mekkî hazretleri, Fetâvâ-yı kübrâ kitabında buyuruyor ki: “Camide Kur’ân-ı kerim okumak büyük kurbettir. Yüksek sesle okuyup, namaz kılanları şaşırtan çocukları susturmak lazımdır. Hocaları susturmazsa, yetkililer çocukları da, hocalarını da camiden çıkarmalıdır.” Camilerde değişiklik yapmak Sual: Bazı camilere sandalyenin yanı sıra masa bile koyanlar olmuştur. Camilere böyle masa, sandalye koymak, dinimiz açısından uygun mudur? Cevap: Gayr-i müslimler, Müslümanları Hristiyan yapmaya, camileri kiliseye çevirmeye uğraşıyorlar. Bu işi sinsice yapabilmek için, Müslüman görünüyorlar. Camilere ileride masa sokabilmek için, secde yerlerini biraz yükseltmekle işe başlıyorlar. "Basılan yere baş konulmaz, hastalık olur" diyorlar. Secde yerlerini uzun yıllarda "yükselte yükselte, masaya yol açarız" diyorlar. Camilere müzik, org sokabilmek için, önce hoparlörden, teypten başlıyor, ibadetlerin çalgı aletleri ile yapılmasına, yavaş yavaş alıştırmak istiyorlar. Yapılması günah olmayan, mubah bir şeyin ibadet sanılması korkusu olursa, bu mubah şeyi yapmak haram olur, büyük günah işlemek olur. Bunun için, Müslümanların çok uyanık olması, ibadetleri Eshâb-ı kiram gibi, dedeleri gibi yapmaya titizlikle ehemmiyet vermeleri lazımdır. Hoparlör, teyp ve benzerleri ile ibadet etmek, iyi ve faydalı görülse bile, bidat olduğu için ve ibadetleri değiştirmeye yol açacağı için, camilere sokulmamalı, İslâm düşmanlarının planlarına, tuzaklarına kapılmamaya dikkat etmelidir. Bekara sûresi 216. âyetinde mealen; (Beğendiğiniz, sevdiğiniz çok şey vardır ki, sizin için zararlıdır!) buyuruldu. İbadetlerde yapılacak ufak bir değişiklik, çok faydalı görünse de, bunu yapmaktan kaçınmalıdır. Radyo ile, hoparlör ile okunan ezan kabul olmaz. İmamın ve müezzinin kendi seslerini işitmeyip, radyo, hoparlör sesleri ile hareket eden cemaatin namazları sahih olmaz. Sual: Necaset bulaştıracak çocukları camiye götürmek uygun olur mu? Cevap: Bu konuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki: “Necaset bulaştıracak olan deliyi ve küçük çocukları camiye sokmak haramdır. Necaset tehlikesi olmazsa, mekruhtur.” Sual: Camide yüksek sesle konuşmanın, alışveriş yapmanın, kan aldırmanın, dinimizce hükmü nedir? Cevap: Camide alışveriş etmek, yüksek sesle konuşmak, kan aldırmak mekruhtur. Fakat bunlar, cami dışında mekruh değildir. Hatta dışarıda alışveriş ibadettir. Kan aldırmak da, mekruh değil, sünnettir. Sual: Cami veya mescitlerde, oturup, sohbet etmek, dünya kelamı söylemek, konuşmak, dinimizce yasak mı edilmiştir? Cevap: Bu konuda Süleymân bin Cezâ hazretleri, Eyyühel Veled kitabında buyuruyor ki: “Camiye girince, dünya kelamı söyleme! Resûlullah efendimiz buyurdular ki: (Camide dünya kelamı söyleyen kimsenin ağzından fena, kötü bir koku çıkar. Melekler derler ki, ya Rabbi, bu kulun camide dünya kelamı söylemesinden dolayı, ağzından çıkan koku bizleri rahatsız ediyor. Hak teâlâ buyurur ki: İzzim, celâlim hakkı için, onlara yakında büyük bir bela veririm.)” Camiye veya mescide girince önce Tehıyyetül mescid denilen iki rekat namaz kılıp veya başka ibadet edip, sonra dünya kelamı konuşmak caizdir. Sual: Camilerin temizlenmesine yardım etmek de sevap mıdır? Cevap: Bu konuda Eyyühel-veled kitabında deniyor ki: “Cami temizliğine elinden geldiği kadar yardım et! Çok büyük sevap sahibi olursun. Resûl aleyhisselâm buyurdu ki: (Bir ümmetim cami temizlese, benimle beraber dörtyüz gazâ, dörtyüz kere hac etmiş, benimle dörtyüz rekat namaz kılmış, dörtyüz kere oruç tutmuş ve dörtyüz kul âzâd etmiş gibi, Hak teâlâ o kula sevap ihsan eder.)”

Blog Arşivi

ÇOCUKLARA GÜZEL ALIŞKANLIKLARI NASIL KAZANDIRABİLİRİZ?

Doğruluk, dürüstlük, merhamet, diğerkâmlık, adalet gibi güzel ahlakın emarelerini çocuklarında görmek, her anne babanın isteği ve emelidir. ...

Etiketler İSLAM